8 Mayıs 2007 Salı

Elini hiçbir kağıda uzatmayacaksın....

Turgut korunmasını bilen bir iş kovalayıcısıydı. Bilinmeyen kurallarla yönetilen bu ülkeye her girişinde, ürkütülmemesi gereken yaratıkların beklenmeyen davranışlarına saygı gösterirdi; yapmacık sabrını sonuna kadar sürdürürdü. Koridorda ,dairenin sabah mahmurluğunu üstünden atmasını bekliyordu. Önünden geçen her memuru saygılı bakışlarıyla süzüyordu. Belli olmaz; kimin nerede ne işe yarayacağı belli olmaz. sonra, bana aldırmıyordun ama ağıma düştün işte, bakışlarıyla karşılaşıverirsin birden. garip ve mistik bir hava vardır; Görünüşe aldanmamalıdır iş sahibi denilen cüce yaratık. Hademeler süpürüverir insanı. Elini hiçbir kağıda uzatmayacaksın, seni baştan savmalarına yol açmak şartıyla kendini acındıracaksın,gülümseyeceksin , bekleyeceksin... ve hiçbir zaman ümide kapılmayacaksın, hiçbir düşünce ileri sürmeyeceksin, hiç bir şey bilmezsin gibi görüneceksin, garip şekilde giyinmeyeceksin,ellerini masaya dayamayacaksın, seni baştan savmalarına yol açmamak şartıyla kendini acındıracaksın, gülümseyeceksin,bekleyeceksin... Ve hiçbir zaman ümide kapılmayacaksın. İşte beklediğin memur merdivende göründü. Hemen yanına gitmeyeceksin. Bekledi. sabırla odaya girmesini,masasına yerleşmesini ve güne alışmasını bekledi. Odaya girdi. Allah’a emanet ol, oğlum Turgut. Memurlar, masanın iki tarafında değişmeyen yerlerini aldılar. Önce turgut’un yüzüne bakılmadı; onun sorması beklendi. Küçük bir zaman kazancı. beni deniyor. Boğazını temizle öksür; fazla genç olduğun izlenimini bırakma. Buyrun, bir şey mi istediniz? Ne olağanüstü bir ülkedir! Bir şey mi istediniz ?,derler. Çünkü, esrarlı ve bu dünyanın insanlarının akıl erdiremediği işlerle uğraşırlar

Hiç yorum yok:

 Bakkala gidiyordum. Sevgi’yle benim bakkalıma mı? Yoksa bakkal Rıza’ya mı? Bakkallar da hep birbirlerine benzerler. Ne yapıyorsun? dedi Sev...