20 Şubat 2008 Çarşamba


İnsanlardaki zavallılığı ,önce çocuklar seziyor galiba.Delileri de önce onlar kovalar.Eğilip yerden taş alan yüzlerce deli birden gördü kafasında;yüz milyonlarca çocuk ,on binlerce deliyi kovaladı....

İNSAN NASIL KAYBOLABİLİR?KİMSEYE GÖRÜNMEDEN BİR YERDEN ÇIKIP GİTSEM.BİR KÖŞEDE ÖLÜP KALSAM SONRADA .Birbirinize sarlıp ağlaşırsınız.Biz ona gavur eziyeti yaparken zavallı çocuk ıslak bir duvarın dibinde....herkes çevreme toplanmış .İlgili memur kalabalığı yararak yanıma geliyor;bu genç ölü hangi evden çıktı?İŞTE başınız belaya girdi.CEVAP VERiN BAKALIM....

18 Şubat 2008 Pazartesi

Çok, hiçkimse demektir !!!
Hayatta önemli olan herkesten daha çok sayıda kadına sahip olmak değildir, çünkü bu yalnızca görünüşte bir başarıdır. Daha çok insanın kendi beğenisini eğitmesi söz konusudur, çünkü insanın kişisel değeri bu beğenide ifade bulur şunu unutmayın ki , gerçek bir balıkçı küçük balıkları suya geri atar..

13 Şubat 2008 Çarşamba


Kimse yardıma gelmedi albayım.Bende bir gecekonduya taşındığımı söylemekten çekindim.Bir yolunu bulup öğrenirler diye bekledim herhalde.(Kimse bir yolunu bulmadı albayım.Benim bakımımdan ,demek istiyorum.)

12 Şubat 2008 Salı


Biz burada iyiyiz , oğlum Hidayet.Hüsamettin Bey, Hikmet kulunuz ,Nurhayat anneniz , iki adet çocuk ,Naciye Teyzenin ve Asuman'ın evinden gelerek en büyük hazinemiz olan ve aklımızın köşesine yapışan ve orada yaldızlı izler bırakan sümüklüböcekler(nasıl oluyor albayım?),berber taklidi çantasıyla baba taklidi yapan Hamit Bey'in hayali ,gıcırtılı merdivenlerimiz ,biraz kuruyunca kamyon lastikleri tarafından tırtıklı süslerle donatılan derin çamurumuz ve bugün elimizde olmayan nedenlerle son tarafını tayinden aciz olduğumuz hayatımız yani bindokuzyüzbilmemkaç yılından beri gerçek başlangıcını çeşitli bahanelerle gecekondusal yaşantımıza kadar ertelediğimiz müddei ömrümüz ,hep birlikte bu mektubun satırları arasından sana sıkıntılı selamlar ve durgun saygılar sunarız....

11 Şubat 2008 Pazartesi

Tehlikeli Oyunlar

"Ergun ne kadar kibar: 'nasılsın Hikmet?' bir küfür ederim, senin bile yüzün kızarır. 'iyiyim.' "
"Her şeye yeniden başlamak artık bana çok zor geldiği için evlenmeye kesin olarak karar verdim. Evlenme uykusuna yatmış bir iki genç kız uyandırıldı bu nedenle. Henüz uyku sersemliğini üzerinden atamadığından olacak, ilk tanıştığım kızla ilişki kurulamadı. Fakat ikincisinde durumu ben kavradım ve evdekilere karar verdiğimi bildirdim."

9 Şubat 2008 Cumartesi

Bu dünyaya bir daha gelişimde ikinci gelişimde bütün borçlarımı ödeyeceğim .Bugün için üzülerek belirtmek zorundayım ki 5 yıllık plan tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.Gerçekleştirmemi istediğiniz bütün hayaller ikinci bir çağrıya kadar ertelenmiştir.Herkes işinin başına dönsün....

Ne sanıyorlardı kendilerini


Kolayca içini döken bunca insan varken doğrusu kimsenin zorla onların ağzından laf almaya niyeti yoktu.Ne sanıyorlardı kendilerini....

Kadınlarla yola çıkılmaz....



Kadınlarla yola çıkılmaz. Daha önce de belirtmiştim." Biraz bozuldum albayım. Belki de hiç dinlemedi beni. Daha önce dursaydım, belki böyle olmazdı. Fakat oh! derken ne güzeldi değil mi yüzünün ifadesi? Ah! deseydi kimbilir daha da güzel olurdu belki. Ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde ederler istediklerini. Ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum. "Beni bu yarım adamlardan kurtarmayacak mısın?" diye sızlandı Bilge. Senin için her şeyi yaparım: Gecekonduyu ve dul kadını ve albayı ve oyunları, hepsini silerim bir kalemde. Kadınlarla bile yola çıkarım. Öfkelerimi unuturum. Yaşantımın iyi gelmeyen yanlarını kendime saklarım. Çünkü sizi seviyorum, Bilge. Bütün hayatımı, hayır bütün hayatımın sadece güzel oyunlarını, yerdeki terliklere doğru çekingen hareketler yapan ayaklarınızın dibine seriyorum. Oysa, birikmiş alacaklarım vardı bu dünyadan. Çünkü kötü bir yaşantıydı. Bilge'nin varlığı ve içinde yaşadığı dünya unutulmuştu. Bu yaşantının sonu kötü bitecekti. Kitaplar da öyle yazıyordu. Bu yaşantının da sonu kötü bitecek albayım, Bizim gibilerin hayatında güzellikler, kısa süren aydınlıklardır. Bizim gibiler başkalarının yaşantılarına kısa bir süre için girerler. Uşak rolünde sahneye çıkarlar. Kötü bir yaşantı, fakat iyi bir oyun.Bende benden önce gelmişlerin ve geçmişlerin bütün tecrübelerini hiçe sayarak sahneye çıkıyorum işte Bilge!Tarz-ı selefe tekaddüm ettim, bir başka lugat tekellüm ettim.Yeni sözlere güveniyorum......

6 Şubat 2008 Çarşamba

... bütün bu insanların arasında ne işim var benim diyordu bütün bu insanların arasında ne işin var senin diyordum peki Günseli bırakıyorum hepsini bütün bu karışıklıktan çıkıyorum istifa ediyorum kutu gibi bir eve yerleşiyoruz seninle kendi yağımızla kavruluyoruz tencerelerin dibini tutmadan pişiriyoruz kendi zevkimize göre döşüyoruz her tarafı tavana kadar aplikler dört bir yanı sarıyor tavandan sarkan lamba tam yemek masasının üstüne isabet ediyor kendi başımızın çaresine bakıyoruz kendi bacağımızdan asılıyoruz yatak odasına güllü perdeler asıyoruz ben çarşıdan patlıcan alıyorum sen ortalığa bakıyorsun resmini dairede masamın üstüne koyuyorum sen de resmimi tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun yatağımızın yanında kitaplarımız duruyor benim komodinimin üstünde benimkiler duruyor senin komodininin üstünde seninkiler duruyor ışıklarımız da gece lambalarımız da ayrı fakat kalplerimiz bir çarpıyor sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz öpüşüyoruz aynı anda Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz Amerikalılar gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz büfenin üstüne hiçbir şey koymuyoruz radyonun üstüne hiçbir şey koymuyoruz çünkü diğer küçük burjuvalar gibi görmemiş değiliz onlardan farkımızı biliyoruz gene de söylemiyoruz birbirimize bilmiyormuş gibi yapıyoruz sehpa örtüsü de kullanmıyoruz ama bunları hesaplayarak değil içimizden öyle geldiği için yapıyoruz onlardan farkımızı belirtmeye tenezzül etmiyoruz mutfaktaki kavanozların üstünde tuzbiberşekerkahve yazmıyor nedense öyle kavanozları almak gelmiyor içimizden yolda yürürken sanki o anda aklımıza gelmiş gibi bir dükkana girip sana bir ayakkabı alıveriyoruz akşam ben kapıdan içeri girer girmez öpüşmüyoruz beş dakika sonra öpüşüyoruz her gün ayrı bir zamanda öpüşüyoruz ne zaman ne yapacağımız belli olmuyor...

2 Şubat 2008 Cumartesi

Enis Batur


Aşk’ı tanımlamaya çalışmanın düpedüz gözüpek bir girişim olduğunu bile bile davranıyorum , davranacağım bir kez daha , bir deneme “Karpuz Çekirdeği”nin karşı sayfalarına kurulduğuna göre: Sağlık sınırını aşmış, o çerçeveden taşmış sevgi türüne Aşk diyorum ben. Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur. Aşk, kişiye varoluşunun uçlarını anımsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar: Çift'in tek'i kendisini (Pavese), eşini (Carmen), kendisini ve eşini (Kleist) yok etme eşiğine dayanmıştır. Eşik her zaman aşılmaz belki; eşiğe her zaman dayanılır. Aslında: Kansız aşk yoktur. Akması gerekmez kanın, kaynama noktasına ulaşması gerekir bir tek: Orada, o anda gövdenin kimyasal dengesi hepten değişir ve Zihin sürçmeye başlar: Yoğunlaşmalar, takınaklar, mantığı tersyüz eden bir karar politikast egemendir artık. Aşkın (âşığın) gözünün görmediği doğru değildir: Doğru olan, onun başka birşey görmediği, başka bir noktaya bakmadığıdır.İktidar ilişkisinin en fazla sivrildiği, yıpratıcı yanlarının en belirgin formları aldığı alanların başında gelir Aşk. Görünüşte, bir efendi/kul kutuplaşmasında yol alınmaktadır, oysa efendinin her an kula, kulun her an efendiye dönüşebileceği bir eksen üzerinde iniş-çıkış eğrisini çizer 'kahramanlar'. Partönerlerin rollerine aldanmamak gerekir: Hükümran nerede boyun eğer, mazlum nerede dikilir kimse kestiremez. Uca çekilen, itilen, orada duran ve bekleyen öylesine güç kazanır ki, istediğinde karşısındakini bükebilir, hatta eritebilir de. Büyük, zorlu aşk örneklerinin hepsinde rollerin bir evreden sonra ters döndüğüne, ateşin yön değiştirerek yakanın yandığı, yananın külünden yeniden doğduğu bir durum yaşandığına tanık olunur: Karşılıklı aşk, her zaman karşılıklı, bulaşıcı, yayılmacı bir yangın demeye gelmiştir. Tek taraflı aşk, zaten aşk değildir: Öteki'yle tamamlanma arayışından öte, kendi kendini bulamama güzergâhıdır: Bir som yanılgı, bir som yanılsama.Mutsuz aşkın tarihi, kaldı ki, Aşk'ın tek taraflılığına değil, karşılıklılığının gerçekleşmesinin engellenmesine dayanır hep. Erişememenin, buluşamamanın, yanyana gelemeyişin binbir çeşitlemesi çıkar karşımıza: Hayat gelir düğümünü kurar bütün öykülerde, birbirine doğru yol almaya çıkan âşıkların yörünge tabakalarını kırar, sapmaları örgütler ve bir yana çekilip, Calvino'nun deyişiyle çapraz yazgılarını izler. Efsane her zaman gerilim istemiştir. Hikâyenin askıda kalması, kavuşma anının ertelenmesi ya da yitmesi için durınadan yeni denklemler öne sürülür. Iki trajik odak belirler bireyin yaşam akışını: Aşk ve Ölüm. Ikisinin de ayırması beklenmiştir. Çağlar boyu, Aşk'a bakışın temel yasası olarak kalmıştır bu: Bir araya gelindiğinde Aşk ölmeye başlayacaktır.

acaba iyi bir şey olacak mı?Hayır, dedim kendime. iyi şeyler birdenbire olur, bu kadar bekletmez insanı.

 Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...