29 Haziran 2007 Cuma

Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan.


Fakat Allah kahretsin ,insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor.Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor.Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.Fakat benim sevmeye hakkım yok mu albayım ? YOK. Peki albayım bende susarım o zaman.Gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim .Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size .Nasıl kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı ?Ben ölmek istiyorum sayın albayım ölmek .Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum.Tehlikeli Oyunlar oynamak istiyor insan ;bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.Küçük oyunlar istemiyorum albayım....

Uzak bir gecekonduda tehlikeli oyunlar oynanmıştı bile diyemeyecek...

Ona korkunç şeyler söylediğimi hatırlayacak albayım.Neden beni bu kadar üzmüştü diyecek .Fakat oyunları unutacak albayım, yaşamak istiyorsa unutacak.Sadece ağladığını ve bir zamanlar çok mutsuz olduğunu hatırlayacak .Bir zamanlar uzak bir gecekonduda tehlikeli oyunlar oynanmıştı bile diyemeyecek.Neresi tehlikeli diyecek.Hatırımda yanlış kalmamışsa diyecek; aslında şöyle olmuştu diyecek.Bir zamanlar bir Hikmet vardı .Bu Hikmet Dumrul gibi değildi, Fikret gibi hiç değildi.Üç katlı ahşap bir evde yaşardı.Bu eve kendisi şey derdi , ne derdi; gecegeldi , geceoldu gibi birşey işte.Bu gecegeldi de Hikmet'ten başka galiba iki şey vardı, roman kahramanı gibi iki şey .Bunların yaşayıp yaşamadıkları tam belli değildi.Sanıyorum biri emekli yarbaydı , öteki de boşanmış bir kadın.

Kutsal üçlemeyi bozmak istiyor.

Oyun öyle gerektiriyor.Sana verilen rol böyle .Göreceksin birgün bırakacağım seni dedi Bilge.Hayır yapamazsın :Terkeden kadın rolü verilmedi sana oyunda.
Bu oyunlarda usandım dedi Bilge.Gerçek biri olmak istiyorum senin için.Yaşadığımı anlamana , odada dolaştığım sırada beni görmeni,bir takım dertlerim olabileceğini hissetmeni istiyorum.Bana bakmanı istiyorum.Oysa sen yalnız kafandakilerle ilgilisin .Beni görmüyorsun.Gözleri dolmuştu.Göreceksin birgün bırakacağım seni. Hikmet düşündü.Bir süre sonra evet dedi mırıldanır gibi.''Bilge Bilge neden beni yalnız bıraktın? Evet olabilir'' Gözlerini yukarı kaldırdı .''Neden beni dinlemiyorsun dedi Bilge '' gözlerinden yaşlar akıyordu.Üzülüyor albayım dedi Hikmet çok yavaş bir sesle , beni bırakacağı için ağlıyor.Bu albaydan da usandım artık diyerek ağlamaya başladı Bilge.Nerede olduğumu bilemiyorum artık.Sizi de elimden almak istiyor albayım , dul kadını da; Kutsal üçlemeyi bozmak istiyor.Bütün bunlara inanmıyor.Yaşamak istiyor albayım.Beni de dünya nimetlerinden biri gibi görüyor.Yaşantısına yeni bir heyecan katmak istiyor.Solup giden aşkımıza ağlıyor.Oyunun dışına çıkıyor;beni de çıkarmak istiyor.Sonra da beni bırakıp gidecek albayım.Kendi yerine birşey bırakmadan gidecek.Bir kız varmış albayım:Bilge gittikten sonra sahneye çıkacak beni anlayacakmış.....

Biz böyle olmamalıyız Sevgi...

Biz böyle olmamalıyız Sevgi ; böyle olmak istesekte böyle olmamalıyız..Biliyorsun albayımla çalışmaya başladıktan sonra kötü oyun oynamak ve yazmak yasak dedik.Ülkemize ve insanlarımıza karşı bir görevimiz var.Nazmi gibi çocuk akıllı olsun diye mutfak raflarına üstün mamalar dizemeyiz.Ne tedbir alınırsa alınsın çocuklar aptal olur.Sende karnındaki çıkıntıyı bol elbiselerinin altında saklayamazsın.Biz albayımla herşeyi kararlaştırdık, nasıl yaşayacağımı tespit ettik.Bundan sonra hata yapmayacağız.Çılgın bir kalabalığın ortasında nereye döneceğimizi bilmeden koşuşup durmayacağız. Kime ne söylediğimizi çok iyi bileceğiz.Kendimizi tanıyacağız.

Kurtuluşumuzun bağlı olduğu niteliklerin sayısı....

Kurtuluşumuzun bağlı olduğu niteliklerin sayısı bir çığ gibi büyüyordu.Neredeyse ilk nitelikleri unutacaktık.Bu nedenle bilimsel olmak için hemen bunları kaydettik.Büyüklü küçüklü otuz yedi neden çıktı ortaya.Üstelik daha işin başındaydık.Ben sayının yüze yaklaşmasından korkuyordum .Fakat bu meselenin üzerinde durmak gereksizdi.Önyargıyla yola çıkılamazdı.İşin gittikçe zorlaştığını albay da görüyordu.Ayrıca yeni ilkelerimize göre biraz da aptal görünmemiz gerekiyordu;aptallar gibi ortaya atılmakta tehlikeliydi.Bu bizim için kavranması güç bir durumdu .Albayım eskiler buna tecahülü arifane derler oğlum dedi.Anlamadım albayım dedim.Oysa anlamıştım; çok duyduğum bir sözdü.Fakat hemen anlamış görünmek istemiyordum; bu huyumdan çok çekmiştim.Artık ilk ortaya koyduğumuz ilkeleri uygulamaya başlamıştım.Kendimle biraz gurur duydum, çok değil.Çünkü bizim ilerlememizi engelleyen otuzyedi durumdan onyedincisi , gereksiz gurura kapılmaktı.Yirmiikincisi ise, onyedinci ilkenin aşırı uygulanması sonunda kendini küçümsemek gibi başka bir yanlışlığa sürüklüyordu insanı.Böylece iki ilkeyi daha uygulamış oluyordum ki insan biraz kendini tutarsa otuzyedi ilkeyi birden uygulamk işten bile değildi.Fakat albayım fazla heyecanlanmamı istemiyordu; başlangıç için bu kadarı yeterdi.Yirmidokuzuncu ilke de bize iyi başlangıçların tarihimizde çok görüldüğünü , önemli olanın iyi bitirişler olduğunu bildiriyordu.Baştan çok yorulmamalıydım.Fakat idmanlarımı da hemen bitirmek istemiyordum.Soluklu olmalıydım.Bunun üzerine albayım baştan itibaren tekrarlayalım ki iyice yerleşsin bunlar dedi.Çok haklıydı ;her zaman o durum için gerekli olanı hemen bulup çıkarıyordu.Bana örnek olmak için , kendisi de bu çalışamalara katıldı; onun yaşında benimle birlikte koşmak büyük bir fedakarlıktı.Susmalıyız dedik Susmalıyız..Acele etmemeliyiz , acele etmemeliyiz .Ben heyecanlanmamalıyız dedim .Sesim biraz yüksek çıktı gene .Albayım uyardı .Fısıldayarak aptallaşmalıyız dedim .Kendimizi tanımalıyız , kendimizi başkalarından sormalıyız.Oluyordu.Unutmalıyız albayım dedim .Kötü günleri unutmalıyız .Gözlerim yaşarmıştı.

Kendini tanı derler ya ; bu sözün gerçek önemini kavrayalım.

Kendimize acıyacağımıza kendimizi tanıyalım albayım dedim.Kendini tanı derler ya; bu sözün gerçek önemini kavrayalım.Doğru dedi albayım.Fakat albayım ben kendim olalı yıllar geçmiş ;kendimi tanımadan geçen yılları unutmuşum.Onları nasıl öğrenmeli acaba? Birden ümitsizliğe düştüm.''Üzülme oğlum Hikmet '' dedi albayım.İşte iyi bir yetiştiricide böyle olmalıydı değil mi? İnsanın kendini bırakmasına engel olmalıydı.Bu yüzden de kaybediyorduk.Zaten hangi yüzden kaybetmiyorduk ki?Bunların hepsini saymak bile güçleşmişti.Fakat ümitsizliğe kapılmaktan korkmuyordum.Albayım herşeyin çaresini buluyordu.Bunun da çaresini buldu.Kendimizi başkalarına sorarız oğlum Hikmet dedi.Albayım bu kadar söyledi ; ben onun sözlerini hemen çoğalttım.Zaten her sözü çoğaltıyordum.Kötü alışkanlıklarımdan henüz vazgeçmemiştim.''Kapı kapı dolaşırız albayım'' dedim.Bizi bize anlatın, bizi durmadan kötüleyin diye yalvarırız.Bize acımayın.Bize kendimizi tanıtın.Durun acele etmeyin .Önce kendinizi tanıyın .Önce kendinizi sonra bizi kötüleyin.Bize vurun.Kendimize gelmemiz, kendimizi tanımamız için bizi iyice hırpalayın.Artık kaybedecek durumda değiliz.Bu ülkenin artık kaybetmeye tahammülü yok.Kendimizi tanıyalım da sonunda yok olalım, zarar yok.Albayım itiraz etti.''Bir uçtan öteki uca geçme hemen '' dedi.Kendini aşırı uçlar arasında kaybetme.Etmem albayım.

28 Haziran 2007 Perşembe

Evet bu yüzden kaybediyorduk; bir çok yüzden kaybediyorduk...

Evet bu yüzden kaybediyorduk; bir çok yüzden kaybediyorduk.Bu nedenle bacaklarımın ve kollarımın ağrıması pahasına soğukkanlı olmalıydım.Kendime acımamalıydım.''Evet acımak albayım '' diye bağırdım.Henüz bağırmalarımı kontrol edemiyordum.Henüz her düşünceyi , aklıma gelir gelmez söylemek gibi yanlış davranıştan kurtulamamıştım.Kant elli iki yaşına kadar sabretmişti.Ben sabredemediğim için onun yazdığı bir kelimeyi bile anlamıyordum.Sandalyeye daha sıkı tutunarak''Düşüncelerini olgunlaştırıncaya kadar beklemelisin Hikmet '' dedim kendi kendime .Ağrılara ve kendine acımaya boş vermelisin Biraz düşündüm ve sabrettim sonra ''Bizi de bu acımak mahvediyor albayım '' dedim.Başkalarına acımakla başlayan bu tehlikeli duygu her zaman kendimize acımakla son buluyor.Kendimize acımaktan başka işlere zaman kalmıyor.Acımak ancak soyut bir düşünce olabilir.Ya da Batılılar gibi davranır insan :Acıdığı kimse için birşeyler yapar...Buradan bir yere varır.Batılılar neden bize bunları öğretmiyor? İşin esasını söyler misiniz albayım?

Mış gibi yapmaktan usandım...

Yaşadığı hayat onu hemen pratik sonuçlara götürürdü.Ben korkuyordum.Bu korku birçok oyuna başlamamı engellemişti.''Yalnız bu sefer dikkat edelim albayım'' diye yalvardım.''Bu sefer bir oyuna gelmeyelim.Son fırsatı da elimizden kaçırmayalım.Bütün ihtimalleri hesaplayalım.Bütün teknikleri öğrenelim.Göründüğümüz kadar olmayalım.Hiç olmazsa göründüğümüzden az olmayalım.Hemen tükenmeyelim.Bütün milletlere rezil olmayalım.Bizden iyi bir oyun çıksın.Mış gibi yapmaktan usandım albayım..''

O halde hayata atıldın dediler....

Önce hayata atıldım .Fakat bunu nasıl yaptığımı bir türlü anlayamadım.(Bir durumdan başka bir duruma nasıl geçtiğimi zaten bir türlü kavrayamam.Mesela karanlıktan sonra birdenbire nasıl aydınlık olur albayım ?Siz hiç görebildiniz mi?)Herhalde bir süre hiç kımıldamadan beklemeliydim; sonra hayata yavaş yavaş atılmalıydım.Oysa bana birdenbire işte evlendin ya ,hayatını kazanıyorsun ya , o halde hayata atıldın dediler.(Tam atıldığım sırada söyleselerdi ya)Şimdi çok dikkat ediyorum albayım; hayatımdaki bu yeni dönemin baş tarafı gürültüye gelsin istemiyorum.Karımdan ayrıldım , karımdan ayrıldım.Yeni bir yaşantıya başlamadım, yeni bir yaşantıya başlamak üzereyim, neredeyse yeni bir yaşantıya başlayacağım.Başka bir yaşantı olacak bu. İşte Sevgi yok, kayınpeder yok, pijama yok-artık mümkün olduğu kadar pijama giymiyorum albayım-yeni bir yaşantı bu.Ev başka eşyalar farklı .Hüsamettin albayımla yeni tanıştım, yeni tanıştım, daha önce tanımıyordum onu, yeni bir insan , emekli albay , albay , albay ....uyumak üzeresin sigaranı söndür.

Şİmdi günlerce konuşmaz.

Şimdi günlerce konuşmaz .Belki havadan söz eder, nasılsınız albayım? der.İlk günlerde onu da söylemez.İnsanı canından bezdirir.(Bana da kimse iyi davranmadı , ne yapalım?)Öfkesi geçtiği halde susar.''Sizinle ve zavallı şiirlerinizle ilgisi yoktu albayım '' demeye üşendiği için susar.Bilge 'ye gücü yetmez susar;albaya gücü yeter gene susar.Bütün dünyaya karşı susar.Dünya bu susuşu dinlemez.Kahramanın gözleri dolar.''Eski yaralar albayım .Sizinle bir savaşım yok.Üçyüz üçten kalma, işte şuramda...

İsa da bir yerde marangozluğu bırakmış....

Can sıkıcı hesaptan kurtulmak için bugün daireye gitmedim.İsa da bir yerde marangozluğu bırakmış.

Kelimelere dikkat et....

Dalgınlıkla yanlış kelimeler kullanmayalım; birbirimizi bu hususta her zaman uyaralım...Aman elini unutma , elinden bir kaza çıkmasın.Bir de ne olur kelimelere dikkat et , yalvarırım kelimeleri unutma...

Bütün kitapların Bilge'si...

Evli Bilge, ayrılmış Bilge, genç kız Bilge, hizmetçi Bilge,fahişe Bilge, ihtiraslı Bilge, soğuk Bilge, otuz yaşında Bilge , yirmi yaşında Bilge, saf ve bilgisiz Bilge, kurnaz ve baştan çıkarıcı Bilge, karısının arkadaşı Bilge, arkadaşının sevgilisi Bilge, mutlu olduğu halde baştan çıkarılan Bilge, mutsuz olduğu halde baştan çıkarılan Bilge, kendiliğinden gelen Bilge, zorla elde edilen Bilge, öğrenci Bilge, siyah çoraplı Bilge, müdür Hikmet'in sekreteri Bilge ve bütün kitapların Bilgesi.Eski Hindistandan günümüze kadar gelmiş bütün sevişme oyunlarının Bilgesi...

Bilge gitti albayım....


Bilge gitti albayım.Biliyorum bir daha geri dönmez.Her şey benim yüzümden albayım....Biraz hava mı alayım dışarı çıkıp?Peki albayım.Belki Bilge 'ye de rastlarım bu arada .Tam gitmiş olamaz değil mi ?Hiçbir şey böyle bir anda kaybolamaz değil mi? Bilge Bilge neden beni yalnız bıraktın ?Fakat bizim sokakta göremiyorum onu albayım Belki hızlı koşarsam yetişirim ama değil mi? Bilge Bilge köşeyi dönmüş galiba.Başım dönüyor biraz dinleneyim.Beni neden bıraktın Bilge ?Şimdi hiç dönmeyecek misin yani ?Seni artık hiç göremeyecekmiyim?İmkansız mı? Albayım albayım bu oyun çok ciddi , bakın ben bile ağlıyorum albayım .İmkansızlık duvarının dibinde ağlıyorum.Bu duvar beni çıldırtıyor albayım.Başımı bu duvara vurup parçalamak istiyorum.

Birlikte havalandılar....

Birlikte havalandılar , yüksekçe bir yere çıkıp baş başa oturdular.Ruhun güzelliğinden filan bahsettiler.İnsanlardan çektiklerini anlattılar, vaktin nasıl geçtiğini anlamadılar.Hava kararırken İsa izin isteyip ayrıldı; yukarıda babası bekliyormuş...

Biz de öyle yapalım Olric!

Alice'nin dünyasında kahramanlar bir konunun içinden çıkamayınca , hemen başka bir konuya geçerler.Biz de öyle yapalım Olric!

Sevgi'nin beklediği uzun boylu prensin işi oldukça zordu...

Sevgi'nin beklediği uzun boylu prensin işi oldukça zordu; ona dünyanın bütün nimetlerini , bütün insanlardan kaçarak vermek zorundaydı.İnsanlığın bu iki sevgiliye anlayışı davranması gerekiyordu.Herkesin hediyesini onların önüne bıraktıktan sonra iki adım geri çekilmesi ve saygılı bir selam vererek kaybolup gitmesi şarttı.Herkesin kendi evinde kendi dünyası kurulmalıydı.Aralarında yalnız diplomatik ilişkiler bulunan milyonlarca bağımsız ülke....

O sayfada sarardım.....

Beni şimdiye kadar otuz yedinci sayfaya kadar okudular ,sıkılıp ellerinden bıraktılar, o sayfam açık öylece kaldım, o sayfada saradım.

Siz de hiç utanma yok mu?

Siz de Selim 'in çevresini saran yaratıklar ,kiminle birlikte olduğunuzun farkında mısınız?Hayatınızda bir daha belki hiç görmeyeceğiniz bu adamın sizi hiç unutmayacağını biliyormusunuz?Siz onun yanında kim oluyorsunuz?Böyle bir adamın yanında bir daha oturabilecekmisiniz bakalım? Onun bütün arkadaşları şimdi paşa oldu.Siz de hiç utanma yok mu?

Allahım ben ne yaptım....

Allahım ben ne yaptım? Bugüne kadar söylediğim her sözü geri alıyorum.Konuşmayı da bir unutabilsem .Yeni bir dünya var anlıyormusun Olric? Her şeyi geride bırakmak gerekiyor.Bir sabah kalkacaksın arkana bakmadan ...Hürriyet kötü bir kavram Olric .Öyle anlattıkları gibi özenilecek bir ortam değil.Bu hürriyet kulağıma kötü şeyler fısıldıyor Olric .Duymak istemiyorum.Hayır çalışacağım önce ; araştıracağım.Bütün gücümü bu araştırmaya vereceğim Bitkinlikten hürriyeti düşünemeyecek duruma gelinceye kadar çalışacağım.Yeter bu miskinlik !Demek aylardır ölüyormuşum ben .Peki bu nasıl iş Olric?Selim de başka türlü yaşadı ; yani yaşamadı , öldü.Belki de bu görev size verildi efendimiz .Selim sadece ışık mı tuttu Olric.Belki de efendimiz.Hiç olmazsa düşünmeyi öğretseydi bana ölmeden önce.Bu kadar gizlenmeseydi.Gizlendiğini sanmıyorum efendimiz.Biliyorum çok şey öğrendim Olric; fakat ölümü .Onu gizliyor.Siz yaşayacaksınız efendimiz .Ölümü bilerek yaşamak istiyorum Olric .Yaşamanın anlamını bilmek için ölümün anlamının karanlıkta kalmasını istemiyorum.Bütün ayrıntıları henüz bilmiyorum.Onu tanıyanları sorguya çekmeliyim....

26 Haziran 2007 Salı

Oturacağım ve bekleyeceğim.


Ben iç dünyama dönüyorum orada hayal kırıklığına yer yok.Oturduğu yerde insanları tanıyamayacağını söylerdim.Bu tutumla kimseyle arkadaş olamazdı.''Öyleyse bende hayatımın sonuna kadar aynı yerde kımıldamadan oturacağım'' dedi.Herkes istediği kadar koşsun .Beni anlayacak insan , oturduğum yerde de beni bulur.Oturacağım ve bekleyeceğim.Yerinde oturan Selim' e değer vermeyenlerin , Selim'in gözünde de değeri yoktur.

Olmayana ergi yöntemi burada geçerli değil....

Herşey eskiden olduğu gibi cereyan etti albayım.Daha öncede böyle olmuştu.Öyleyse varım.Eskiden olmuşsam şimdide varım.Eski varlığımdan kuşkuya düşmediğime göre şimdi de var olduğumu düşünebilirim.Peki bu arada mutfağa nasıl geldim.İnsan deli olur?
Gaz ocağını yaktı .Dün de böyle mi yakmıştım.Dün yakmış mıydım? Evet insanı ancak hafıza kurtarabilir.Yoksa dul kadının dediği gibi kurşun mu döktürsem?Sevgili Bilge gözün aydın!Ben metafizik oldum , kavram oldum artık.Önce kendi varlığımın sınırlarını çizdim , sonra gecekondunun meselelerine el attım.Böyle yapmasaydım sevgili Bilge , hayalleri düşünen bir hayal olmaktan öteye geçemezdim.Peki bu çay bardağını kim çıkardı ?Şeker kavanozunu kim indirdi?Ben yapmış olmalıyım bütün bunları.Mutfakta başka biri olmadığına göre ....hayır sevgili Bilge olmayana ergi yöntemi burada geçerli değil benim için ...

Benim öfkem bir efsane albayım....

Benim öfkem bir efsane ,albayım.Tiyatro seyreder gibi bakıyorlar benim öfkeme.Biraz fazla kaçtı mı , oyunun yarısında bırakıp çıkıyorlar.Sizin gibi seyirci nerede albayım?

''Bizim de başka çaremiz yok da ondan , oğlum Hikmet.Biz bu dünyaya seyretmeye , hayran olmaya gelmişiz.Takdir etmesini bilmekte bir meziyet derlerdi büyüklerimiz bize.Biz de önümüze geleni beğenirdik.

Gecekondu değil , gecekondu muhitine yakın iki katlı ahşap ev


Neden gecekondumda oturmasını bilemedim albayım...Albay kızdı.Buraya gecekondu deyip durma .Gecekondu muhitine yakın iki katlı ahşap bir evde oturuyoruz.Elektriğimiz suyumuz da var.Peki albayım yarın gazetelere bir tavzih gönderirim.Şimdi siz beni dinleyin .

Yalnızlık


İkimizde bu dünyanın insanı değildik.İyi kötü şeyler yapmaya çalıştık.Ben suçluyum;Sevgiden farklı olduğumu gizledim.Gene de bizi yargılayanlara karşıyım.Ne yazık , sonunda haklı çıktılar.Onlara göstermeliydim.Fakat anlatması çok zor:Benim becerebileceğim bir iş değil.Neler söyleyeceklerini duyar gibi oluyorum;duymak istemiyorum.Bir fırsat daha kaçırdık.Sevgi kendisini ve olanları hiç anlamayacak.Ben birşeyler yapabilseydim.Başım ağrıyor yorgunum.Boşu boşuna denecek , boşu boşuna.İşte buna dayanamıyorum.

Büyük kelimeler

Büyük kelimelerden her zaman kaçındı ve büyük kelimeler kullandığını gördü.Küçük kelimeleri kendine yakıştıramadı ;oysa küçük kelimelerle suçlandı ve kendini küçük kelimelerle savundu.Bütün insanlar ellerini uzatarak işaret parmaklarıyla suçladılar onu, kelimeler yüzünden .Herkese ihanet etmişti.

Ölmezsin diyorlar....bu da geçer....

İnanmıyorlar ki.Elle tutulur deliller istiyorlar.Yok canım o kadar değil diyorlar her zaman.Ölmezsin diyorlar bu da geçer.Olaylar haklı çıkarıyor onları çoğu zaman .Milyonda birde olsa yanılma ,ağır ve elim yanılma sessizce belirince .Milyonda bir için hayatı zehir etmeye değer mi diyorlar onlar.Onlar biz hepimiz.Turgut ümitsizlikle başını salladı.Başka bir yol olmalıydı dedi.İnsana bir fırsat verilmeliydi bana sana hiç olmazsa .Bu çaresizliğe dayanamıyorum.Bir defaya mahsus olmak üzere bir istisna yapılmalıydı.Kağıtlarınızda bir noksanlık var , bir imza eksik diye geri çevrilmeliydi Selim.Özür dileriz , kabul edemeyiz;bazı noktaları unutmuşsunuz denemez miydi?

Biz harp çocuğuyuz.

Ona gereksiz bir sürü şey bildiğini söylerdim.'Bir yerde lazım olur olur' derdi.Biz harp çocuğuyuz.Hiçbir şeyi atamayız kolayca.Ona da bir müşteri çıkar.

Çünkü kadınlar uzun süre oyunlarla oyalanamazlar.

Çünkü kadınlar uzun süre oyunlarla oyalanamazlar,çünkü gerçekçidirler.Bir gün bizi eski horgörülmelerimizle ,aşağılanmalarımızla ,hiçe sayılmalarımızla ,adamdan sayılmamalarımızla, haklı ya da haksız küçük görülmelerimizle ve daha kötüsü bütün bunların intikamını alamamış olmamızla başbaşa bırakıp gidersiniz.Üstelik senin söküklerini dikip yaralarımızı sarar görünmen yüzünden biz bütün bunların intikamını almış olduğumuzu düşünürüz.Sen bizi bu durumda bırakıp gidersin.Afedersiniz bir yanlışlık oldu dersin.Özür dilerim;Öfke değil öksedir Bunu da tam söylemezsin.Bir süre sonra aklımız başımıza gelir.

Herkes içine yalnız içine dökemez.

Herkesin bir fincan kahvesini içeceği bir yakını vardır Sevgi.Herkes içini, yalnız içine dökmez.H a- ha.Daha kahve var mı Bilge ?Bir gecede Sevgi'nin bütün fincanları kadar kahve içmek istiyorum.Bütün ha-ha' larımı bir gecede harcamak istiyorum.Salonda at yarışları oynamak istiyorum.Anlamadım dedi Bilge .Artık kendi yerimde oynamak istiyorum.Meyhane salonlarında beyaz at yarışları oynamak istiyorum;artık beyaz kadın ticareti yapmak istemiyorum.

25 Haziran 2007 Pazartesi

Bana kötü bakmıştınız.

Sevgi sizlere çok kızıyordu; kötü bir durumda teslim almıştı beni.Bana her gün traş olmayı öğretmek gerekiyordu.Beni her gün gömlek değiştirmeye alıştırmak gerekiyordu.Bana kötü bakmıştınız.Okurken sayfalarımı buruşturmuştunuz.Bu çocuğun aslında neye ihtiyacı var diye düşünmemiştiniz.Bu çocuğun aslında Sevgi'ye ihtiyacı vardı.Uzaktan bekliyordunuz.

İnsanlara kaptırma kendini...

İnsanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma,onlara uyma,insan bir makinedir, bir yerde bozulur,yavaş yavaş kullan aklını ,şimdi biraz dinlen ,şimdi hep birlikte saçmayalım,aklımızı dinlendirelim , mantığınızı dinlendirelim, rüyada yaşayalım.

İnsan birbirine benzeyen bütün yaşantılarını kesintisiz sürdürmeli....

İnsan birbirine benzeyen bütün yaşantılarını kesintisiz sürdürmeli albayım; çok uzun bir gün boyunca , hayatının bütün içkilerini içmeli mesela...

Manastıra çekilmekten başka çare yok....

Manastıra çekilmekten başka çare yok.Onun istatistiği henüz tutulmamış.Yalnız, geleneklerimize uygun görülmüyor.Medreseye çekilseydin daha milli olurdu.

Çiçeklerden papatyayı insanlardan Selim'i beğeniyorum.


Artık bu yalancı dünyayı beğenmiyorum.Çiçeklerden papatyayı insanlardan Selim'i beğeniyorum.Şimdiye kadar yapılan bütün teklifleri reddettim.Şimdi ben teklif ediyorum.Duygularımı hangi kalıba dökeceğimi bilemiyorum.Bir rahibe bulursam manastıra çekilebilirim.Ruhunu dinlendirmek için Selim de çekilebilir.Hep birlikte çekiliriz.Siz yemekleri yaparsınız ben alışverişi .Selim dinlensin .Sizden öğrendiklerini düşünsün.

Sen bir saksı çiçeğisin Turgut Özben

Sen bir saksı çiçeğisin Turgut Özben.Yapraklarını birbirine sürterek varlığını duyamazsın.Bir ormanda olmalıydın.Ölünceye kadar yerinden kımıldamayacağını bir ağacın rahatlığını duymalıydın.Bütün ağaçlara bakarak , kimsenin yer değiştirmeyeceğini düşünerek ferahlamalıydın.Hayır , bir su yosunu olmalısın.Suyun serinliği ve ıslaklığını duyarak dalgalanmalısın.Bütün isteğin uçsuz bucaksız bir sudur ve her zaman bütünlüğüyle saracaktır seni.

Canım Selim....

Annem beni çok zor doğurduğunu söyler durur.Bu sabah ona soruyorum, beni doğurduktan sonra kafatasımı yokladın mı? Bu zor doğum esnasında bir ezilme bir çökme oldu mu acaba? Anneme diktim gözlerimi , bakışlarımla ona baskı yaparak kendini suçlu hissetmesini istiyorum.
Anneme arada bir çatarım; kalıtım nedeniyle Mendel yasalarıyla hırpalarım onu .Daha akıllı daha kabiliyetli daha becerikli olsaydın ya da beni doğurmasaydın diye yüklenirim ona.Eksik yönlerini düşünseydin ;bunların çocuğuna geçeceğini düşünerek evlenmeseydin.Liseyi bitirdiğine göre sana da Mendel yasalarından bahsetmişlerdir.Ayrıca babamla bu kadar farklı bir temel yapıya sahip olduğunhalde , neden onunla evlendin.İkiniz aşırı çelişikuçlarda bulunan karakterlerinizin bana nasıl etki edeceğini ,benim hücrelerimi nasıl çıkmaza sokacağını hiç düşünmediniz mi?

Birbirinden habersiz yaşantılar içinde olmak ne güzeldi....

Birbirinden habersiz yaşantılar içinde olmak ne güzeldi.Daha önce bilinmeyen bir kapıyı çalmak , yeni bir sesi dinlemek .Yeni yüzler görmek .Daha bilmediği ne odalar , ne insanlar vardı kimbilir o evde.Yeni imkanların heyecanı vardı.Bildiği sokaklardan yeni insanlarla birlikte geçiyordu.Ne güzeldi her zaman gidilen bir lokantanın tanıdık garsonlarını yabancı bir sesle , yeni dostların yabancılaştırdığı bir sesle çağırmak....kendini yenilemek.....elbisenin üstüne sinmiş olan eski kokulardan , bakışlardan , seslerden ,ilgilerden temizlemek , yeni yüzleri , yeni adlarla çağırmak .Yıpranmış ümitlerden taze ümitsizliklere kesiksiz bir geçiş.....

Zaman baş döndürücü bir hızla geçiyor.....

Zaman baş döndürücü bir hızla geçiyor.Ayakta durmasını bilmeyenleri yıkıyordu.Onlar bir bakıma birbirlerine tutunduklarından düşmediler.

Birbirine benzeyen günler....

Birbirine benzeyen günler, yaşarken nasıl geçtiği anlaşılmayan günler,tarih düşürülmesi imkansız günler.Günler birbirini kovaladı.Pazartesi oldu sonra pazar sonra yine pazartesi .Sonra yine pazar oldu.Yakalamaya yetişmeye imkan yoktu.

Ne olur bir tane Selim olsa...

Yüzlerce insan , binlerce insan ....çoğu ne kadar önemsiz , ne kadar silik .İçlerinden biri Selim olamaz mıydı? Milyonların içinde sadece bir Selim .Bu tabiat kanunları ne kadar insafsız diye düşündü.Kime zararı dokunur bunun.Hepsinin eli ayağı başı var.Selim gibi.Ne olur bu kadar el , ayak , baş bir araya gelse de bir tanecik Selim çıkarsalar aralarından ; ne olur bir tane Selim olsa ...

24 Haziran 2007 Pazar

Kendini tanımak...

İnsan en çok kendisiyle ilgilenir ; ama bu ilgi bir yönteme dayanmaz ve kendini tanıma sorunu bilimsel bir yolla çözümlenmezse sonsuz bunalımlar karanlığına düşer birey.Değerini tam bilmeyen kişi gereksiz yakınmalarla gün geçtikçe daha da bozulur ve çürüyüp gider.Kişisel değeri büyültmekte küçültmekte aynı derecede zararlıdır.Yola çıkmadan önce altından kalkamayacakları bir yükün altına girenler daha işin başında ezilip kaybolurlar ;gerçek değerinin çok azını ortaya koyanlarda kısa zamanda tembelleşip bir işe yaramazlar....

Kendini tanıma sorununun çözümünde ,Descartes'in bilime uyguladığı kuşkuculuğu kullanabiliriz.Bütün değerlerimizi yok sayarak işe başlamalıyız.Kişisel değer saydığımız şeylerin toplumun baskısıyla edinilmiş sahte nitelikler olabileceğini de hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıyız.

Vaşak...

Olmuyor dedi Nermin mahsun bir sesle.''Başharfi V '' Vaşak dedi Turgut aceleyle.Yerinde tepkiler gösterebildiğime göre , soğukkanlılığımı kaybetmedim daha. Kim bulabilir bir anda vaşak kelimesini.Milyonlarca insan bu hayvanın adını bile bilmiyordur.''İnek ''dedi hayalindeki Selim, bir türlü aklından çıkmayan Selim.''Düşünmekten korkan , korkudan düşünmesini unutan İnek.dedi.Evlendi diye oyunun her dakikasını kuralına göre oynamaktan başka birşey düşünemeyen inek.Sevgi apartmanında hergün görevli inek.Ne pazarı ne tatili olmayan memur.Neden benim aklıma gelmiyor bu kelimeler Turgut? Çünkü sen inek değilsin .Bana artık olgunluk yakışır Selim.

Küçük burjuvanın pazar ayini...

Küçük burjuvanın pazar ayini esas itibariyle üç kısma ayrılır oğlum Selim.Pazar Gazetesi -günlük olaylar, makaleler ve bilmece olmak üzere üç bölümdür-''Büyük Kahvaltı'' ve ''Akşamüstü kime gidelim''sıkıntısı.Bu sınıf yasası , her pazar büyük bir özenle yerine getirilir.

Yazık ki erkekler, şımartıldıkları zaman nerede durmaları gerektiğini çoğu zaman bilemezler....

Aslında erkeklerin zayıflıklarını göstererek , kadınlara vermeleri gereken sürekli güveni sarsmamaları gerektiğini içgüdüsüyle biliyordu.Fakat yuvanın bütünlüğüne zarar vermeyen küçük bir zayıflıktı bu gevşeme.Yazık ki erkekler , şımartıldıkları zaman nerede durmaları gerektiğini çoğu zaman bilemezler.Kadının bunu hatırlatmasıysa , utanç verici bir uyarmadır onlar için....Ya da bazıları için öyledir.Belki nesli tükenmeye başlayan garip yaratıklardır artık bu çeşit erkekler.İşte biri daha öldü gitti.Turgut'un içinden atamadığı hüzün, belki de bu azalışın hüznüydü.

İnsanlarda bırakmazlarki..

İnsanlarda bırakmazlar ki , en yakınızın bile otomobilin arka kanepesinde oturan karınız bile... bile ne demek? Özellikle en yakınınız sizi aptalca bir yarışma duygusuna sürükler .Turgut da kendini ,sesini çıkarmadan arkada oturan ve sinirine dokunan bir anlayışlılık içinde görünen karısıyla gizli bir yarış içinde görünüyordu.Kadınlarda el ustalığı isteyen işler için , aptalca bir yarışma duygusu vardır zaten diye düşündü.Erkeklerin başka konularda onlara üstün ve yukardan bakarmış gibi görünen tavırlarını çekemezler, bu çeşit yarışmalarla acısını çıkarmak isterler böyle küçük görülmelerin.Bir yandan da herşeye rağmen savunmasız ve narin olduklarını gösteren yapmacıklarını elden bırakmazlar.'Canım şu ipi şuraya takarmısın? Canım senin boyun yetişir ya da sen benden kuvvetlisin '.Yani senin bütün üstünlüklerin basit ve hayvani temelere dayanır.Sonra küçük bir aksama olunca 'Dur canım bir de ben denesem ' sahteliği.'Uzun boylu hayvan ! Beni kuvvetli kollarınla alıp götürdün ;şimdi bir çamaşır ipini takamıyorsun işte....

20 Haziran 2007 Çarşamba

Demek Burhan bu....

Demek Burhan bu. Selim’in bahsettiği Burhan. Neden beklemedim? Belki de o: ‘Selim sizden bahsederdi’ diye atılırdı. Hayır atılmazdı. Benimle ilgisi sınırlı. İşte gene kaybettim. Neden acele ettim? Burhan kendini tuttu, konuşmadı. Böyle bir meselesi yok aslında. O zaman da kendi kaybeder. Kaybeder ama, şu Burhan da neden ağırlık taslar, mollalar gibi? Bu Selim de, insandan hiç anlamazdı. ‘Sigara kullanıyor musunuz Burhan Bey?’ İntikamımı aldım işte: hem ‘kullanmak’ hem de ‘Bey’ dedim. Beni küçümsemen için açık verdim. ‘Bey dedi bana, pis küçük burjuva’ diye sevin bakalım. Bu çeşit intikamdan ne anlarsın sen! Turgut kendine gel, adamın bir şey dediği yok. Eski huyların ortaya çıktı gene. Çıksın! Eski huylarımdan kaçmakta acele etmişim anlaşılan. Bu ‘olay’ karşısındaki zayıflığımdan anladım bunu. Yeni huylarımla büsbütün gülünç oldum. ‘Teşekkür ederim. O beni öksürtüyor, bundan içeyim’. O dediği Yeni Harman, bu dediği Birinci. Nasıl ‘dolayısıyla’ anlatıyor aramızdaki farkı. Selim muhakkak sana, benden ‘bahsetmiş’ olacak. Yoksa kendi kendine akıl edemezdin bu inceliği.”

İhanet...

''bazı duygular ehliyetsizdir... bazı durumlar ruhsatsızdır... bazı yaradılışlar kimliksizdir... bazı intiharlar işgal edilmiştir... bazı fotograflar hep tek kişiliktir... bazı bedenlerde "ten" velinimettir... bazı doğum günleri hep kötü geçer... bazı aşklar bitmesi için yaşanır... bazı aşıklar sadakati hiç tatmamışlardır... bazı romeo'lar juliet'lerinin başka romeo'larla olmasına katlanamazlar, dayanamazlar... ama yinede hiçbirşey yapmazlar, kolay olanı kabul ederler... yokuşaşağı inerken arabayı boşa alırlar, benzin harcamazlar. yaşarken hayatlarını boşa alırlar, emek harcamazlar. dudak bükerler, omuz silkerler. bir anlamsızlığın eskizi olarak dolaşırlar...

Büyük marifettir ihanet sorumluluk ister... gün gelir , tüm bedeller ödenir....''

Ülkemiz

Ülkemiz...
"Ülkemiz . Ülkemiz bazı yanlarında denizlerle bazı yanlarından da başka ülkelerle çevrili genellikle dört köşe özellikle çok köşe bir kara parçasıdır. Denizlerin olmadığı yerlerde ülkemiz noktalı çizgilerle sınırlanmıştır.


-Hani , haritalardaki gibi , değil mi ?

-Sözümü kesme.
Evet , haritalardaki gibi. Ülkemiz, bir haritaya benzer.` `Kesikli, yani ..
Noktalı cizgiler neye benzer , Hikmet Amca ? Sözümü kesme dedim.Noktalı cizgiler bir seye benzemez .Noktalı cizgiler, sınır olarak,sınırlarımızda bulunur. Bütün sınırlar boyunca uzun binalar, cizgileri ,noktalar da , bunların arasına yerlestirilmis bulunan gözetleme kulelerini gösterir. Bunlar üstten bakılınca haritalara benzer . Uzun binaların ve kulelerin damları kırmızı oldugu icin sınırlar haritalarda kırmızı cizgilerle gösterilir. Biz bu sınırlar icinde kalırız. Bundan baska ülkemiz dört yani köylülerle cevrilidir. Köylülerle cevrili ülkemizde bir cok ürün yetisir. Cesitli iklimlerin kaynastığı ülkemizin Akdeniz bölgesinde maki denilen kısa boylu tıknazca fundalıklar yetisir. Sulak bölgelerde ormanlar yetisir . Pirinc yetisir .Ayrıca da güneşi olan bölgelerde meyva yetişir.Ülkemizde eski caglardan beri bir cok medeniyet yetişmiştir. Ülkemiz birbirine benzemeyen bir çok medeniyetin beşiği olmuştur. Bu beşikte bir çok medeniyet sallanmıstir , bir cok medeniyeti uyutmusuzdur. En son kurulan medeniyet ekmek medeniyetidir.Bu medeniyetin sürekli oluşumunu sağlamak için , ülkemizin bir çok yerinde buğday yetişir.Fakat ülkemizde en cok yetisen köylüdür. Köylü bütün iklimlerde yetişir. Köylünün yetişmesi için çok emek vermeye ihtiyaç yoktur. Köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir.Çabuk büyür erken meyva verir.Kendi kendine yetişir. Biz köylüleri cok severiz . Sehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız.Satırbaşı .Ülkemizde dağ vardır ova vardır, akarsu vardır, tepe vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller vardır.Ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz vardır.Yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır.Bu görünüşle ülkemiz ilk bakışta başka ülkelere benzer.Bu bakış kuş bakışıdır.İlkbaharda ülkemiz yeşillenir; sonbaharda eski harita gibi sararır, solar.Satırbaşı. Ülkemizde tarım ürünleri yetisir. Onları güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemis yetistiririz. İngiltere ye göndeririz. Onlar da bize gercek gönderirler. Gercek tohumları gönderirler Biz o gerceklerden kendimize göre gercekler yetistirmeye calısırız. Son yıllarda kuru üzüm ve incirin yanısıra köylü de göndermeye baslamısızdır. Bu köylüleri önce sehirlerde biraz yetistiririz , Tam olgunlasmadan ( yolda bozulmasınlar diye ) baska ülkelere göndeririz. Onlar da bize döviz gönderirler. Halk müzigi göndeririz soför plagı gönderirler aranjman gönderirler. Azgelismisülke göndeririz , yardım gönderirler. Zelzele , toprak kayması sel felaketi haberleri göndeririz,çadır ve heyet gönderirler . Asker göndeririz , tesekkür gönderirler . Binbirzorluklayetistirgimizdegerler göndeririz, dısülkelerdecalısanyabancılaristatigi gönderirler.Gerçek insanlarımızı göndeririz;bizeordanmektup gönderirler.

Bilge beni ne yapsın?

Bir sonuca varmadan dağılan binlerce konuşmanın acısı çöktü içine .Ölü doğduğu için kimsenin içine işlemediği için hemen unutulan binlerce sözün ağırlığı duydu..Bilge beni ne yapsın? Ben kendimi ne yapacağımı bilmiyorum ki...

19 Haziran 2007 Salı

Söyle de içine hicran olmasın...

Söyle evladım , diye teselli ederdi annem.Söyle de içine hicran olmasın.Hicran oldu anne....

Tabiat insanı olamadım....

Hemen giyin. Çorapların yatağın altında. Pembe gömleğini giy. Kazağını geçir üstüne. Bakkaldan zarf alırsın. Yolda mesele çıkarma. Postacı sana neler yapabilir? Onu düşün, tedbirini al. Ağır ağır giyindi. Bir şey düşünmemeğe çalışarak merdivenlerden indi. Bakkaldan zarf istedi. "Buyurun üstad." Durum iyi gidiyor. "Yağmur yağacak galiba Rıza Bey." Ona Rıza Bey denince sevinir.İnsanlarla iyi geçiniyorum. Böyle söyleme, böyle düşünme; iyi şeyler düşününce biliyorsun... Mektubu postaya verdi; bir aksilik çıkmadı. Eve dönmek istemiyorum. Yollarda dolaşmak istemiyorum. Hava kapalıydı. Sonbahar gelmiş demek. Bu mevsimlerle nasıl ilgilenir insanlar? İçimin mevsimlerine de hiç uymaz şu tabiat. Onun için tabiat çocuğu olmadım, olamadım. Mevsimlere uyamadım. Duyduğum bazı belirsiz sıkıntılardan, mevsimlerin değişmek üzere olduğunu sezerim. O sıralarda kafamı bir şeylere takmamışsam tabii. Yağmur yağacak. Hüzünlü mevsim diyorlar. Peki, nerede yerdeki yapraklar? Ağaçsız bir yoldayım, ondan . Şu adını unuttuğum kızı da yağmur yağarken ağlatmıştım.Sevgi de evime ilk defa yağmurlu bir günde gelmişti: Üstümde yeşil bir gocukvardı. Sevgi, o sıralarda Nursel Hanım yüzünden sanatçılarla görüşüyordu.Onlara takılsaydım, neden duvarlarınıza balık ağları asmıyorsunuz? deseydim;sanatçı işaretleriniz nerede diye sorsaydım. Sen sanki ne yaptın? diye küçümserlerdi belki beni; işte görmemişin biri bu Hikmet, diyedüşünebilirlerdi. Ben de onlarla hırslanırdım, sonra hepsini yakalatırdım.Benimle yaptığınız tartışmaları kazanmakla sanki daha iyi bir ressam mı oluyorsunuz Nursel Hanım? Alaycı bir şekilde gülümsedi. Beni bir gören olsa...Sonra hepsini yakalatırdım: İnsanlarla uğraşamam. Soğukkanlılıkla hepsini ortadan kaldırabilirim, bütün dellileri ortadan yok edebilirim.

Çıkarını düşünmeyenler unutulacaklardır.....

...çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaktır. Her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. Yaptıkları işlerin gizli kalmasını isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. Kimse, onların varlığıyla tedirgin olmayacaktır. Bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile,yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. Hayattan çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. Ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir. Herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir. mezarları bir kenarda kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır.Cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. Ağız tadıyla birkeşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır. Hayattan çıkarı olmayanların hayatı ,çıkmaza sürüklenecektir. Kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan çekmeye başlayacaklardır. Sıkıntılarını kimseyle paylaşmasını bilmedikleri için, yalnız başlarına ıstırap çekeceklerdir. Duygu alıverişinden nasipleri olmayacaktır. Duygusuz, hareketsiz, tatsız bir hayat yaşadıkları sanılacaktır.Çektikleri acılarla, yüzlerinin buruşmasına, saçlarının beyazlaşmasına izin verilmeyecektir. Güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli oldukları sanılacaktır. Hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul edilmeyecektir. böyle bir yanlışlığa düşülmeyecektir. Aslında, hayattan çıkarları olduğu ispat edilecektir, çıkarlarını korumak için canları çıktığı halde, bunu beceremedikleri için,çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşçasınagillerden göründükleri yüzlerine vurulacaktır. Onlar da bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır.Kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu,hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. İşte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. Kendilerini öldüremeyeceklerdir. onlara anlatılacaktırki, böyle bir davranış bütün yaşamlarıyla çelişki içindedir, gerçekle ilgisiyoktur: Kendilerini öldürürlerse, onlar hakkında varılan isabetli yargıları çürütmek için gene boş bir çaba göstermiş olurlar. Bu hiçbir şeyi değiştirmez.Onlar, bu rezilliğe de katlanarak sürünmeye devam edeceklerdir. Hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır? Hayattan çıkarı olmamak, hem tanrının hem de insanların gözlerinde affedilmez bir suçtur;gelişip yayılmaması için gerekli her türlü tedbir alınacaktır. Bütün tarih,bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısaca bütün lojiler, hayatın çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar."Ben çıkarıma bakarım" diyeceksiniz, bunun için "babamı bile tanımam"diyeceksiniz. Kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!

Alışılmış zaman ölçüleriyle hesaplanması güç bir süre

''Altı parke cilalanması geçti. Yok, o kadar değildi. İki yıkama-yağlama olacak. Daha fazla, en az dört salon şeklini değiştirme oldu. Durun bakayım; bir hesap edeyim. Bir kat satın alma, altı ev değiştirme eder. Ayrıca, iki yatak odası çalışma odası değiştirmesi daha var. Evet, tam üç perde yıkama ediyor. Çok iyi hatırlıyorum, başladığı zaman, perdeleri yeni almıştım. Alışılmış zaman ölçüleriyle hesaplanması güç bir süre. Ben o zaman koltukları pencerenin yanına koymuştum. İnsanın aklında kalmıyor ki: eşya akıp geçiyor. O zamanlar daha debriyaj kaçırmıyordu. Hey gidi günler! Parkelerde en küçük bir çizik yoktu. Yaşlanıyoruz: eşyalar eskiyor, demek dört hizmetçi kaçması oldu ha!”

Ben üçüncü tekil şahısım....

Ben üçüncü tekil şahısım.Ben bir yerde olsam bile benden öyle bahsederler....'Kimseyi dinlemez' derler.Oysa 'Kimseyi dinlemiyorsun' demelisiniz.Albay okumasını sürdürdü.(Bende sizleri üçüncü çoğul şahıs yaparım:Onları dinlemezler.)Ben de birinci çoğul şahıs olurum.Dinleyelim bakalım...

18 Haziran 2007 Pazartesi

Korkuyu Beklerken....

Dün gece eve dönerken köpekler arkamdan havladi. Bizim mahallenin köpekleri. Bir ikisi de peşime takıldı; adımlarımı sıklaştırdım. Daha önce onların böyle bir davranışıyla karşılaşmamıştım; korktum. Her zaman beni miskin gözlerle süzerlerdi; fakat aramızda bir gerginlik olduğunu da sezmiyor değildim.Yalnız ne var ki, uzun sürmüştü bu gerginlik; alışmıştım. Arkamdan yürümeye başladıkları zaman, havlayan köpek ısırmaz gibi, bana zayıf ve düşünülmesi utandırıcı gelen atasözlerinden birini hatırlamak zorunda kaldım. Köpekler yüzünden kendime karşı küçüldüm. Belki de bir rastlantıydı ama, tam bu sırada, birisi hakkında kötü şeyler düşünüyordum, onu içinden çıkamayacağı zor durumlara düşürerek dişlerimi gıcırdatıyordum. Hayır, köpekler bu gıcırtıyı duymuş olamazlardı. Belki de sessiz bir gıcırtıydı, manevı bir gıcırtıydı bu.Artık eski şakacılığımı da kaybetmiş olduğum için, şimdi hissettigim istihzayı da duymuş olamazdım. Fakat, köpeklerle aramızdaki gerginliğin de böyle bir sırada patlak vermesi iyiye yorumlanamazdi. Bütün bunlar, benim sokağa yakın olmuştu; evlerin kalabalık oldugu son sokakta havlamışlardı bana. Köpekler evimin kapısına kadar gelemezler diye düşünüyordum; benim sokakta üç ev vardı, yani üç çöp tenekesi vardi. Hayır, orada barınamazlardı.Bu sokakta ancak ben barınabilirdim. Benim de sebeplerim vardı. Köpeklerin böyle sebepleri olamazdı, onlar düşünemezlerdi. Ben, kendime göre durumu açıklayabiliyordum. Başkalarına anlatılmasi güç de olsa, bu açıklama düzenim, öyle her insanın kolayca ulaşabilecegi cinsten degildi. Ayrıca köpek meselesinde oldugu gibi, bazı durumlarda kökten sarsiliyordu bu düzen. Bu nedenle, köpeklere gereğinden çok kızdım; bu kızgınlığımın büyük bir kısmı da havlamalar bittikten sonraki döneme rastladı. Tahmin ettiğim gibi, benim sokağa girmeye cesaret edemediler; o pis zayıf köpek, arkamdan bir iki adım geliyormuş gibi yaptı, boynunu uzatarak son defa havladı; sonra hep birlikte dönüp gittiler. Üç evli sokağımı düşüncelerle geçtim, birden kapımın önünde buldum kendimi. Demek ki düşünmüşüm dedim. Çünkü, düşününce hep böyle olurdu...

17 Haziran 2007 Pazar


"bir seyin eksikligini cekerken durup dinlenmeden onu arzularsınız; ah bir sahip olsaydim ona diye dusunursunuz, butun sorunlarım cozulurdu. ama bir de ona sahip olunca, arzuladiginiz sey elinize verilince, butun cekiciligini yitirmeye baslar. baska gereksinimler one cikar, baska istekler kendini hissettirir, sonunda basladiginiz yere donmus oldugunuzu yavas yavas anlarsiniz

13 Haziran 2007 Çarşamba

Selim Işık.....








"ben başlamazsam ancak durdurulabilirim."




"nasıl ezberlenir allahım, arapça dua eden insanın latince kemikleri?"




"benimle bir yerde yanılıyor kişi, bu yeri ben de bilemiyorum."




"güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli oldukları sanılacaktır."




"hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır?"




"hayatınızda bir daha belki hiç görmeyeceğiniz bu adamın sizi hiç unutamayacağını biliyor musunuz?"




"sonunda birbirlerini hoş görseler de beni affetmezler. sonunda herkes beni suçlayacak bir sebep bulur."




"alışkanlıktan başka bir şey bilmedikleri için, sizin de yokluğunuza alışacaklardır."




"arkadaşlarının onunla yaşadıkları her olayı hatırlamalarını isterdi, çünkü o hiç unutmazdı




"düşüncelerine büyük bir içtenlikle bağlıydı, herkesi de öyle sanıyordu."




"insanların yalan söylemesi için bir gerekçe görmediğinden, onlara inanmakta güçlük çekmiyordu. insanlara inanmadan, onlarla birlikte olmanın mümkün olmadığını sanıyordu. insanlara inanmadığı zaman onlardan kaçıyordu. söylenenlere inanmadığı zaman, inanır görünmenin, insanlara ihanet etmek olduğunu düşünüyordu ve bu ihanetin anlaşılmaması için, ortalıkta görünmemeyi tercih ediyordu."




"nedense başlamadan bitiyor benimle ilişkileri."




"sahte olmaktansa yaşamamak iyidir
... Az sonra sen geleceksin, gene kısacık kesilmiş o "piyano siyahı" saçlarınla... Her zamanki gibi bahar sabahlarına benzeyen gülüşünle... Bir sürü çiçek adı düşündüren gülüşünle. O kadar az insan kaldı ki çevremizde, birbirimize daha sıkı sahip çıkmamız gerekiyor, birbirimizin üstüne titrememiz... Ne pahasına olursa olsun birbirimizi kollamamız. Azaldık, öldük, başkalaştık... Ancak yalnızlıkları birbirine benzeyen insanlar uzun yolda birbirlerini kaybetmiyorlar. Bizler güzel insanlarız. Her şeye karşın kendini koruyan, korumaya çalışan, güzel yetişmiş, güzel insanlar... Son zamanlarda en çok hissettiğim duygu bu. Bizim daha erdemli, daha bilgili, daha kişilikli, daha ilkeli, daha güzel, daha, daha biri olmak için yaptğımız her şey, bizi hayattan biraz daha uzaklaştırdı. Yalnız kaldık. Kimsesiz kaldık. Tüm bunlara artık gerek duyulmadığı, gereksinim duyulmadığı günlere geldik. Ya da getirildik.

Tutunamayanları avlamak çok kolaydır.....


tutunamayanları avlamak çok kolaydır. anlayışlı bakışlarla süzerseniz hemen yaklaşırlar size. Ondan sonra tutup öldürmek,işten değildir

11 Haziran 2007 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna

"bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu farkederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."

Kürk Mantolu Madonna

"bir akşam eve dönerken mahallenin bakkalına uğramış, öteberi almıştım. tam kapıdan çıkacağım sırada, karşı evin bir odasında kira ile oturan bekarın radyosu Weber’in oberon operası uvertürünü çalmaya başladı.Az daha elimdeki paketleri yere düşürecektim. Maria ile beraber gittiğimiz birkaç operadan biri de buydu ve onun weber’e hususi bir muhabbeti olduğunu biliyordum; yolda hep onun uvertürünü ıslıkla çalardı. kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. bunun sebebi herhalde “bu öyle olmayabilirdi!” düşüncesi yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."

Kitaplığın Önünde

KİTAPLIĞIN ÖNÜNDE
...
Hiçbir kitaplığın hiçbir ömre yetmediğini ben de görüyordum tabii. İnsanlar aldıkları kitapların hepsini okumayacaklarını kendileri de bilirler, ama ömürlerinin gene de böyle bir olanağı sunabileceğini düşünmek isterler. Yoksa ben de biliyordum bunca kitabın bir ömre sığmayacağını... siz daha kitaplığınızın bir yerindeyken ölüp gideceğinizi... Hiçbir gerçek kitaplık ömre sığmaz elbet. Ama asıl güzel olan da, hangi kitaba ne zaman sıra geleceğini bilmemenizdir, hatta sıra gelip gelmeyeceğini bile bilmemenizdir... Bu kendimizle oynadığımız bir oyundur. Bir de kitaplığınızla.
...
Sabah olacak birazdan. Bu gece için tek bir kitap bile seçemeden gene sabah olacak. Ben bu sabahları ne çok sevmiştim. Uykusuz sabahları. Bundan sonra birşey yazmayacağım, belki birkaç not, birkaç mektup, o kadar. Belki onlar bile değil! Neler okurum gitmeden, nelere göz atarım, neleri karıştırırım, onu da bilmiyorum.
Her şeyi Rastlantı Tanrısı'nın ellerine emanet etmek istiyorum. Bir tek tanrıya inandım bugüne kadar: Rastlantı Tanrısı'na. O da bana çok kötü davrandı.

Bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile, yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. Hayattan çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. Ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir. Herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir....

8 Haziran 2007 Cuma

Erken açmış bir kiraz ağacını düşün....

Erken çiçek açmış bir kiraz ağacı düşün. Yok, öylesine bile önemli değil. Çiçek açmamış bir kiraz ağacı... Açamamış, ben. Bakmışsın, taş duvarda bir tutam dal yeşillenmiş. Bir cami avlusunda, yüksekte ve oymalar arasında. Umut da öyşe yeşillenir. Hiç ummadığın bir yerde ve anda... Ama, ben bu işten usandım. Umut yeşertmeyi bıraktım artık. Beni hep yanılttın. Kötü yanılttın. Her şeyi bırakayım istiyorum. Boşluyorum. Ancak bunu başarabiliyorum. Bırakamıyorum. Ve kaptırıyorum kendimi ve ardından umutsuzluk çıkıyor çıka çıka. Dağ gibi."

Sisli......

Bir kapı açılmış da, kimsecikler girmemiş gibi. Dudakların ucuna gelen ve orda kalan bir söz gibi. Dalgınlık gibi bir şey. Sigarayı yanar bırakmışsın gibi. Öyle, tüten bir şey belki. Belki sessiz. Belki sessiz değil, çıkmayan bir büyük çığlık gibi. Koptu kopacak bir çığlık gibi. Ve biraz da acıyla yoğrulmuş gibi. Küskünlük gibi. Sevdaya ilişkin bir söz gibi. Sarımsı bir şey. Yeşilimsi… Morumsu… Dönmeyecek birine mendil sallamak değil, birini dört gözle bekler gibi. Onun adını her yerde duymak gibi. Onun adına benzer bir ad duymak gibi. Öyle bir adın kulağına çalındığını düşünmek gibi. Sanki

Necati Tosuner

her acımanın içinde, bir kötü 'kader'in kendine rastlamayışının sevinci vardır.""

..ve insanlar 'erdem' diye acımanın arkasına gizlemişlerdir bencilliklerini..""..

benden yana çevir ışığını, gözlerim kamaşsın artık.."

5 Haziran 2007 Salı

Sayfalar karıştı.....


Sayfalar karıştı sen daha önce gelseydin şimdi sen başını eğecektin , zaman herşeyi hallediyor insafsız olma, ayrıcalık isteme onu unutamadım...Bize öfkeyle bakma.Bilge'ye öfkeyle bakma.Seni dinlemiyor.Ben konuştum mu?Ben bir sigara almaya çıksam ?Sizi başbaşa bıraksam .Yaparsın.Senden herşey bekleniroktandır birbirlerini görmediler de .Belki özlemişlerdir. Ha-ha..Kimse gülmüyor.O halde sonum geldi.İsterseniz ben gideyim diyor Sevgi .Sana bakıyor.Bilge'yi kov demek istiyor.Bilge hoşt.Gene kimse gülmedi mi?Bilge benden ne bekliyor?İnsan gibi davranmamı bekliyor.Hikmet gibi davranmamı bekliyor.Hangi Hikmet gibi.?Hikmet VI gibi mi , VII gibi mi? Yapamam.Şaşırırım.Benden birşey bekleniyor.İŞte bir olay .İşte artık davranmalısın.Kusura bakmayın,kendi başınızın çaresine bakın.Bana acıyın.Kimseye birşey olmaz.BANA OLUR.Birşey söylemeyecek misin Hikmet ?diyorlar sana.Kim diyor?Gerçekten duymuyorum.Ölüyorum.Sevgi konuşuyor.Birşey yapmalıyım.Bir oyun bulmalıyım.Sevgi ayağa kalktı gidiyor.Hayır gitmiyor.Ben gidiyorum, diyor.Bilge' ye bakıyor.Beni savunmadın diyor ya da demek istiyor.Beni yalnız bıraktın, beni savunmadın.Gidin bakalım.Sizi ben mi çağırdım?Evet sen çağırdın, yalanların biraraya geldi.Seni kimse kurtaramaz.Bütün yakınmaların sahte .Bilge gideceğini söylüyor.Onu daha önce düşünmeliymiş , buraya gelmemeliymiş.Sevgi böyle diyor.Siz konuşun , ben bir sigara alıp geliyorum.Zaten ben çağırmamıştım Bilge'yi, kendiliğinden geldi.Mektupda yazdığımı hatırlamıyorum Bilge'ye.Alçak!Evet alçağım.Konuşacak durumda değilim.Alçaklar yorgun olur.Siz konuşun işte.Beni ele vermeyin de ne yaparsanız yapın..Sevgi'ye cevap ver Bilge; senden akıl alacak değilim , filan de.Kim gidecek diye tartışıyorlar, ya da onu demek istiyorlar.Bilge benim karar vermemi istiyor.Böylece en kötü sözü söylemiş oluyor.Ona daha önce öğretmeliydim.Prova yapmalıydık.Ben karar veremem.BEN SADECE BAĞIRIRIM.Hikmet kendini küçük düşürecek bir hareket yapmaz diyor Sevgi .Yaparım.Her zaman yaparım.Bunu sormuyorlar senden.Tartışıyorlar.Küçük düşürdüğünü görmüyor musun?Görüyorum.Bir şey yapamıyorum.İşte Bilge kapıya doğru yürüyor.Gidecek mi yani? Benimle böyle konuşamazsın diyor Sevgi'ye.Evet konuşamazsın.Sen kim olduğunu biliyormusun Bilge'nin.....BİLİYOR....Böyle yukardan konuşacak durumda değilsin diyor Bilge'ye.İkiside bana kızıyor.Birini savunmalıyım değil mi albayım.Birini tutmalıyım.Çok gülünç duruma düştüm değil mi?Bu olayı artık unutamam.Ölünceye kadar unutamam.Ne kadar önce ölsem o kadar iyi.İşte Bilge kapıda Bilge, Bilge neden beni yalnız bıraktın.Bırak gitsin diyor Sevgi .Sevgi kazandı.Hayır olamaz.Buraya gel Bilge .Beni yalnız bırakma.Hayır gidecek diyor Sevgi .KiMSE ROLÜNÜ EZBERLEMEMİŞ.Bu ne biçim tiyatro.Sevgi ayağını yere vuruyor burada kalmaya hakkı yokmuş Bilge'nin .Bunu kim öğretti sana.?Kimse bir şey bilmiyor.Bağırma.Bağırdım mı?Duymadım da.Hayır konuşmadım.Sustuğum için oyunu bozdum.Bazen de susmak bilmem.Bilge Sevgi'nin davranışını çok çirkin buluyormuş.İkinizden de nefret ediyorum.Bilge gidiyor.Bilge Bilge neden yalnız bıraktın beni.Kimseyi görmek istemiyorum.Artık ölmek istiyorum.Herşey çok karıştı albayım.İstediğim gibi olmadı albayım.Yanlış zamanda sahneye çıktılar.Artık aklıma bile hükmedemiyorum.Beni dinleyen kalmadı albayım.Artık dayanamıyorum.Bir şey söyleyin öyle susmayın albayım.Bilge'ye geri dönnmesini söyleyin.Bilge gitti albayım.Biliyorum bir daha dönmez.Herşey benim yüzümden albayım.Alçaklar gibi davrandım.Bilge gitme diyebilirdim.İşte benim de ne olduğum meydana çıktı.Hiç bir Hikmet gibi davrandım.Alçak Hikmet VII !Geber!İşte balkondan kendimi atıyorum albayım. Onu öldürüyorum.

Albayım bir hayat kolleksiyoncusuydu....

"Albayım olmadan ben hiç bir şey yapamam," dedi. "Albayım yıllarca düşünmüş, albayım yıllarca okumuş. Ben onu dünyaya tanıtmak için bir aracıyım.Benim yaşımda bir insan, tek başına böyle bir görevin üstesinden gelemezdi elbette. Yüzyılların ağırlığını omuzlarında taşıyamazdı. Ben onun yarışçısıydım, daha doğrusu yarış atıydım. Kendi bacaklarında eski güç olsaydı, bana ne ihtiyacı vardı? 'Oğlum Hikmet,' dedi: 'Sen istekli bir oyuncusun, sana bütün bildiklerimi öğreteceğim.' Önce tekniği iyi bilmek gerekiyordu.Büyük oyun yazarları bize örnek oldu. Onları tanıdık. Albayım da bilgilerini benimle birlikte yeniden değerlendirdi. 'Oyunlar,' dedi, 'OğlumHikmet, gerçeğin en güzel yorumlarıdır. Bizim gerçek dediğimiz şey de bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır.' Neden gerçeklerden kaçtığımı ben de böylece anlamıştım. Artık kendimi geliştirmeliydim: soluğumu oyunlara göre ayarlamalıydım. Bu amaçla her şeyi kullanmalıydım. Bunun için de, önceher şeyi kulanmasını öğrenmeli. En küçük bir ayrıntı bile önemliydi."Birer oyun yazarı olarak yaşamağa başladık. Albayım hayatla ilgili her şeyi biriktirmişti: İnanılmaz bir koleksiyoncuydu. Bütün hayatını, sonunda oynayacağı büyük oyun için biriktirmişti. Albayım, bir hayat koleksiyoncusuydu. Hayatının hiç bir bölümünü çöp sepetine atmamıştı; bir gün lazım olur diye bir köşede saklamıştı. Kendisine yazılan bütün mektupları biriktirmişti. Kendi yazdığı mektupları da bir süre sonra geri almıştı.Tanıdıklarıa gider ve 'Mektuplarım zaman aşımına uğradı, onların üzerindeki hakkınızı kaybettiniz,' derdi. Evet, hayatını büyük bir kıskançlıkla, büyük bir cimrilikle biriktirmişti. Kimse ondan bir şey alamamıştı. Büyük ve yüksek amaçlar uğruna her dakikasını, her saniyesini bir kenara koymuştu. Başkalarını bile, onunla ilgili şeyleri biriktirmeğe zorlamıştı. Kendisine gönderilen pusulalar, onu evde bulamayan tanıdıklarının kapı altındanattıkları-kartvizitler, makbuzlar, küçük notlar, cep defterleri gibi önemsiz şeyler bile bir kütüphane dolduracak kadar . İnsanın bir yerde muhakkak kendini ele vereceğini bildiği için, en beklenmedik zamanlarda zayıflık göstereceğinitecrübesiyle tespit etmiş olduğu için, hiç bir belgeyi küçümsemezdi. Albayım,yorulmaz bir koleksiyoncuydu. Yolda yürürken başı daima önüne eğik gezerdi.Birinin yırtıp attığı bir mektup, balkondan düşen bir ev ödevi, arkadaşlarının can sıkıntısıyla üzerlerine anlamsız şeyler yazdıkları kağıt parçaları, şaşmaz bir kesinlikle yerini bulurdu. Durmadan cümle biriktirirdi albayım; insana ait her şeyi bir köşeye koyardı. Oyun alanını genişletmenin gereğine içten inanmıştı. Beni de, hafızam kuvvetli olduğu için, bu işte kullanmağa başlamıştı. Gerçeği, iyi oynanan bir oyun haline getirebilmek için hiç bir fedakarlıktan çekinmemek gerekiyordu.

4 Haziran 2007 Pazartesi

Ben küçük burjuvaları sevmiyorum.....

İnsanlar birbirini anlamadan da sevebilir.Her ırmağa istenildiği kadar girilebilir.Tecrübe insana birşey kazandırmaz.Çok bilen çok yanılır ,damlaya damlaya göl olur.Saçmalama dedi Hikmet kendi kendine .Ben küçük burjuvaları sevmiyorum Sevgi.Kapı tokmağını da tamir etmek istemiyorum.Ne olur bir marangoz çağır.Ampulu değiştirmek içinde elektrikçi gelsin

Kendini çözemeyen kişi

Ben kendimi yeterli görmüyorum. Ne için yeterli? Her şey için. Topluluğun eylemine engel olabilecek sorunlarımı çözmeden, onu güdebilecek güçte olmadığımı seziyorum. Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum. Bana bugün, ne yapmalı? diye soracak olurlarsa, ancak, önce kendini düzeltmelisin, diyebilirim. Bir temel ilkeden yola çıkmak gerekirse, bu temel ilke ancak şu olabilir: Kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiçbir sorunu çözemez.

Beni hep durduruyorsunuz.....

Beni hep durduruyorsunuz albayım. Bir gün beni kimse durduramayacak. Ve kendimi rezil etmeme izin verilmedikçe, ben de elalemi rezil etmeğe devam edeceğim. Ve herkes kaybedecek bu yüzden.”

3 Haziran 2007 Pazar

Huzurumuz var da denemez.....

Hikmet kitaplara bakıyordu.Sermet Bey sordu:Karından ne sebeple ayrıldığını pek anlayamadım doğrusu.Sen hiç evlenmedin Sermet .Bilemezsin .İnsana öyle bir bakarlar ki, yaptığın hiç bir şeyi ciddiye alamazsın.Hikmet başını albaya çevirdi.Oysa burda huzurumuz var değil mi albayım?Hüsamettin Bey başını salladı.Huzurumuz var da denemez.Vaktimiz bol olduğu için , bütün günümüzü huzursuzlukla dolduramıyoruz sadece.

Oğlum Hidayet....

Oğlum Hidayet.
Biz burada gerçek , hayal ve anılarla birlikte gayet sıkışık bir vaziyette bulunuyoruz.Üst katta Hüsamettin Bey albayım, alt katta bildiğin gibi Nurhayat valideniz....bu satırların naciz muharriri bendeniz de her zamanki gibi gene ortada kalmaktayım.Dul annenizin kaderi , her zaman onun aşağılarda olması gerektiği için , kendi konumlarını bu nedenle önemsemeyerek sizin sıkıntılarınızla meşgul oluyorlar.Yoksa aslında hepimiz başkalarına daha iyi yerler açabilmek için katlanmış bir durumda bulunuyoruz.

1 Haziran 2007 Cuma

Üstelik kelimeler karşısındaki çaresizliklerine üzülmüyor insanlar.....


Kelimeleri herkes biliyor.Bilmedikleri de bildiklerinin yardımıyla öğretilebilir onlara...Yalnız bu masum kelimeler yan yana gelince içinden çıkılmaz ağlar örüyorlar.Üstelik kelimeler karşısında çaresizliklerine üzülmüyor insanlar.....

Hiçbirşeye gereğinden fazla önem vermemeli....

HİÇBİRŞEYE GEREĞİNDEN FAZLA ÖNEM VERMEMELİ.GEREKENİ ÖĞRENDİK BU KADARI YETER BİZE....

 Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...