30 Nisan 2008 Çarşamba


Bir kere düzene girdikten sonra kolay.Bardakları, kaşıkları tekrar kuruladı.Bir de krikkrak için tabak.Tepsiye sığacak kadar küçük olmalı.Şekeri herkes istediği kadar koysun.Ben unutkanımdır albayım.Az yüksek sesle neler yapacağımı tekrarlamazsam şaşırırım.Limon.İlk dilim kalsın kesildi.Atalım.Kimse girmesin.Ya bütün dilimler birleştirilirse de bir dilim eksik gelirse.Mutfağı böyle bırakmaya gönlüm razı olmuyor.Ben dememişmiydim albayım.Tekrarlamadığım için unuttum çayı demlemeyi.

27 Nisan 2008 Pazar

...Göğsünde bir sıkışma hissetti. İçine bir hüzün çöktü. Mevsim insanı etkiliyor demek. Başı döndü, bir elektrik direğine tutundu. Yoldan geçenlerin görünüşü iyi. Demek dünyanın durumu iyi. Kusura bakmayın sıkıntım var. Kendimi yaşamak zorundayım. İnsanları ve tabiatı sevmeyen birine saldırmakla daha mı iyi olacaksınız?......

...yatağa uzandı, ülkesini ve çocukları düşündü. Bu ülkede çocuklara yer yok. Başka ülkelerde varmış, her tarafı yeşil ülkelerde. Biz büyük bir sabırsızlıkla çocukların büyümesini bekliyoruz. Onların kafalarına vuruyoruz adam olmaları için. Seniyezitseni olarak görüyoruz onları. Kafalarını traş ediyoruz çabuk büyüsünler diye. Benim içimdeki çocuk büyümedi. ( 23 nisanda onu da bir saatlik başbakan yapsalardı belki büyürdü.) Hayır büyümezdi. Yıllardır taşıyorum içimdeki çocuğu, yaşayamadığı için büyümemedi hiç amcası.

9 Nisan 2008 Çarşamba

Karantinalı Despina

bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına

çıktı mı deprem sanırdın ' kara kız ' kantosuna
titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan
muammer bey'in gözdesi karantina'lı despina
çapkın gülüşü şöyle faytona binişi kordelia'dan
ne kadar başkaydı her kadından her bakımdan
sınırsız bir mutlulukta uyuturdu muammer bey'i
ustalıkla damıttığı o tantanalı aşklarından
işgal altüst etti nasıl da izmir'de her şeyi
öğrendi kullanmasını despina bu yanlış geceyi
körfez'de parıldayan yunan zırhlılarına karşı
miralay zafiru'yla ispilandit palas'ta sevişmeyi
gemi sinyallerinin gece bahçelere yansıması
havuzda samanyolunun hisarbuselik şarkısı
demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor muammer bey
olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması
#attilailhan
#ensevdiğim
#karantinalıdespina

7 Nisan 2008 Pazartesi

Şimdi bazen düşünürüm :Ne olurdu,aramızda herşeyi konuşmuş olsaydık.Nazlı bana evden ayrıldıktan sonra nasıl yaşadığını anlatsaydı,neden birdenbire kaybolmak istediğini açıklasaydı.O kadar sevdiğim karımın hayatına ait bir kısmı ,hiç bir zaman bilemedim.Sanki iki yıl Nazlı hiç yaşamadı bana göre .Biliyorum ,denebilir ki üzücü olaylarla karşılaşılacaktı;insan belki de hiç istemediği sözleri duyacaktı.Olsun;hiç bilmemekten,bir insanın o kadar yılını hiçe saymaktan daha iyidir herhalde.Onun iki yılını yok saymakla ,onun bu yıllarda neler hissettiğini bilmek istememekle ,çok sevdiğim bu insana da bir bakıma hürmetsizlik etmiş olurum:!!!

5 Nisan 2008 Cumartesi


Sıcak sonbahar bitmisti, birden serin bir sonbahar gelmisti. Bu sehirde yazın ve kısın varlığı pek iyi anlasılmıyordu. Tabiata biraz daha dikkat etmeğe karar verdim. (Bu sefer, sarı yapraklar kaybolmadan onları uzun uzun seyrettim. Her zaman kaçırırdım da. insanlar ne buluyordu bu sarı yapraklarda? Yağlıboya tablolarda gene neyse, fakat yerde? Bilmem ki.)
Canavar ben değilim. Belki de canavarım. Son günlerini bu odada geçirmek zorunda kalan emekli bir canavar. Can sıkıcı anlarını hatırlayarak acıklı canavar sesleri çıkaran bir kara ejderi. Vuuu vuuu! Canavarın en kötü günleri hangisi? Canavar takvimine göre perşembeleri. Çünkü perşembeleri sevmem. O günleri hatırlamak istemem. Hangi 'o günleri'? Sevmem işte. Özellikle perşembe günleri pencereden bakıyorum: Gaz tenekeleri var, içlerine toprak doldurulmuş. Kim doldurmuş? Ben doldurdum. Karışık bir takım tohumlar ve çiçekler satan adama dedim ki: Bana bir çiçek ver. Arsız çiçeklerden verdi. Bilirsin işte: Begonya mı derler? Kırmızıdır, mat yapraklıdır, kötü boyanmış mahalle kadınları gibi bir çiçektir. .

Sevgi, gözleriyle konuşurdu albayım; Bilge de saçma konuşuyor. Ona bağırdım albayım, Saçmalama dedim...Ne yaptı ki? diye sordu Hüsamettin Bey. Saçmaladı albayım. Daha ne yapsın? Akıllı uslu gidiyor, sonra bir yerde saçmalıyor albayım: Yani bana karşı çıkıyor. Kendine göre düşünceleri varmış. Ben seni bunun için mi tuttum? Diyorum ona.
“Sizin ve çevrenizdekilerin değerini anladım; sizleri dünyaya tanıtmak istiyorum albayım. Ne yaman bir topluluk olduğumuzu, herkesin huzurunda göstermek istiyorum. Küçük burjuvalara, ömürleri boyunca bir daha unutamayacakları bir heyecan kasırgası, bir duygu gösterisi yaşatmak istiyorum. İstiyorum ki, bu oyunu seyrettikten sonra, çocuklarını son – derece – rahat – ve – yaylı – bebek arabalarında park yolları boyunca gezdiren bütün mutlu – genç – ve –diri çiftlerden, emekli – ikramiyesini – ne yapacağını- düşünen aksaçlı cimri ihtiyar karıkocalara kadar her çeşit kusuru – bakmayın – geç – kaldım – müsaade – edin – geçelimler, artık hiç bir dilenciye sadaka vermeden geçemesin.

POLİS MEMURU (Telaş ve heyecan içinde, komiserin odasına girer): kapıda general kılığında bir deli var komiserim!
KOMİSER (Yerinden fırlar): Eyvah! Akıl hastanesinden kaçıp da bir generali öldürmüş olmasın? Nereden anladın deli olduğunu?
POLİS MEMURU: İfadesini aldım komiserim.
KOMİSER: İfadesinin neresinden anladın? Deli olduğunu itiraf mı etti?
POLİS MEMURU: Tam tersine komiserim. Ben durumundan şüphelenip biraz sıkıştırınca, akıl hastası olduğunu inkar etti. Bir dergide okumuştum komiserim: Akıl hastaları bir türlü kabul etmezlermiş hasta olduklarını.
KOMİSER: Adı neymiş?
POLİS MEMURU: General Gustav Schlick olduğunu ileri sürüyor komiserim.
KOMİSER: İfadesinin neresinden şüphelendin?
POLİS MEMURU: Karısını öldürdüğünü söylüyordu.
KOMİSER: Bunda ne var şüphelenecek?
POLİS MEMURU: Karısını yıllardır her gün öldürdüğünü söyledi komiserim. Cinayeti ikiye ayırdı: O kısmını pek anlamadım. Bazı işkencelerden de bahsetti. Bunları yapacak bir insana benzemiyor. Hele bir cümlesi çok garip: Austerlitz savaşı sırasında, hayalinde karısını aşığıyla birlikte yakalamış ve ikisini de kafasında kurşuna dizmiş.
KOMİSER: Kimin kafasında?
POLİS MEMURU: Kendi kafasında efendim. Bu yüzden kafatasında iki delik olduğunu ileri sürdü; fakat ben ısrar edince delikleri göstermedi, evde unuttuğunu söyledi.
KOMİSER: Saçmalama .
POLİS MEMURU: Kendisi saçmaladı komiserim. Bu sözlerine inanırsam, daha başka itiraflarda bulunacağını söyledi. Bu günlerde sözlerine inanacak yakın bir dost bulmakta güçlük çekiyormuş. İçimdekileri anlatabilecek birini bulsaydım, belki de bu cinayetleri işlemezdim, dedi. Yalnızlıktan bu duruma gelmiş.
KOMİSER: Karısını gerçekten öldürmüş mü?
POLİS MEMURU: Ona belli etmeden, araştırma için bir arkadaşımı gönderdim efendim. Schlick ailesi çok yakında oturuyormuş. Karısının sağ olduğunu öğrendik.
KOMİSER: Suçluyu buraya getirin.(Polis memuru çıkar, Schlick ile birlikte döner.)
SCHLICK: Bu günlerde çok dalgın oldum da efendim, her şeyi birbirine karıştırıyorum. Sizinle daha önce görüşmüş müydük?
KOMİSER: Sanmıyorum efendim. (Yer gösterir.) Buyrun, oturun.
SCHLICK: Teşekkür ederim. (Oturur.) İnsan cani de olsa, ona saygı gösterilmeli, değil mi? Çünkü efendim, insan cani olunca kendine saygısını kaybediyor; daha doğrusu, kendine saygısını kaybedince cani oluyor. Ona bu saygıyı –kendine saygıyı demek istiyorum- kazandırmak için, adalet, ona karşı özenle davranmalı: İster karakolda olsun, ister hapishanede, bir yer göstermeli. Bana bu yeri gösterdiğiniz için, size tekrar teşekkür ederim. Ben de buna karşılık itiraf ediyorum işte: Önce, fincanları tepsinin üstünde devamlı tıkırdatan uşağımı öldürdüm. Sonra, bahçeye çöp döken ve kötü piyano çalan komşum Adolf Meyer’in canına kıydım.
KOMİSER (Biraz çekingen): Memur arkadaş biraz önce, bazı cinayetleri kafanızda işlediğinizi söylemişti. Acaba... bunlar da o cinsten olamaz mı efendim?
SCHLICK (Birden kızar): Böyle bir şey bahis konusu değil efendim. Sonra... siz iyi bir Hıristiyan değil misiniz yoksa?
KOMİSER: Anlayamadım efendim?
SCHLICK (Emir verir gibi): İsa’nın sözlerini hatırlayın: Ben size derim ki: Eğer bir insan kadının birine arzu ile bakarsa, kalbinde zinayı zaten işlemiştir. Cezası da gözçıkarma. Kanunda bir madde vardır sanıyorum.
KOMİSER: Sanmıyorum efendim.
SCHLICK:Bundan sonra konulmalı o halde. Ceza kanunumuzda büyük boşluklar var. İsa öleli ne kadar oluyor; demek hala bir tedbir alınmamış. (Başını ellerinin arasına alır) Ne kadar çok insana içerliyorum bir bilseniz. Kötüyüm ben. Suçluyum.
KOMİSER (İçini çeker): Buraya gelenlerin hepsi sizin kadar suçlu olsa... bulunmaz bir nimet olurdu benim için.
SCHLICK: Siz, suçların insanda nasıl geliştiğini bilemezsiniz. Her gün yüzlerce küçük suç... hele insan bunların cezasız kaldığını gördükçe... insanların karşısında suçlu olduğunuzu bile bile onlara iyi davranmak, onların sizi iyi sanmasına göz yummak.. (Ayağa kalkar.) Komiser Bey! Ben kararımı verdim. İlgili makamların yardımını rica ediyorum. Bütün gün evde oturup adaletin gelmesini beklemekten usandım. Ben önce davranmak istiyorum. Bir gün nasıl olsa geleceklerini bildikten sonra... (Durur, düşünür.) Acaba gerçek ceza bu mudur dersiniz?
KOMİSER: Anlayamadım efendim?
SCHLICK (Üzgün): Anlatması çok güç. Size bazı kitaplar vermem gerek, bazılarını da ayrıca tartışmak...hayır, özür dilerim, vaktim yok.
Muameleye geçelim. Hüsamettin Bey, “Ben yapılacak bir muamele göremiyorum” diyerek Hikmet’in sözünü kesti. “Sizin de bazı kitaplar okumanız gerekiyor albayım” dedi Hikmet. “Utanmaz!” diyerek Hikmet’in sırtına vurdu Hüsamettin Bey, “Asıl senin hakkında muamele yapılmalı.” “Yapılmadığını ne biliyorsunuz albayım? Herkes Schlick gibi önceden tedbir almaz. Bir bakıma kurnazlık yapıyor karakola gitmekle. Cezasının bir kısmı affa uğrayabilir. Ayrıca, Schlick, bir bakıma talihlidir: Kafasını bir yere sapladığı için, dar bölge suçları işlediğini sanıyor. Bir de bilmediği, farkına varmadığı suçların hesabını vermeğe kalksaydı, o zaman gününü görürdü”.Hüsamettin Bey, çenesini kaşıdı, “Boşuna uğraşma,” dedi “Bu yaştan sonra benim aklımı karıştıramazsın.”

4 Nisan 2008 Cuma

...benim çayım koyu olsun içine kaşık koyalım da ötekilerinden ayrılsın,eyvah!süzgeci unuttum ,planlama teşkilatından çıkarın beni,zaten almamıştık,biliyordunuz demek ,şeker için yer kalmadı tepside....

3 Nisan 2008 Perşembe

Şoför daha,ileri gidemem bu bozuk yolda beyim demişti..Bense çok ileri gitmiştim albayım evlenmeye karar vermiştim.
.....Beni de baştan çıkardığı oluyor.Sonra, aklı karışıyor ve sanki bütün ben söylemişim gibi , bana çatıyor.Gecekondu sanatoryumuna dinlenmeye gelmiş , ben de onun tedavisine engel oluyormuşum.İşin garibi ben de kafi derecede şaşırmıyorum bu saçmalara galiba.Sermet Bey güldü.''İkramiyenizle bir kat alacağınıza neden huzur sahibi olmayı tercih ettiniz? diye soruyor bana''.Sermet Bey ,gözlerini başka yana çevirdi.''Kendi yerime karımı emekliye ayırmışım.''
Ben de geçenlerde yüzbaşı olmuşum, albayım.Artık daha fazla olmazsın diyorlar.İnsanın oturduğu yerde bu kadar olması da iyi...

 Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...