10 Eylül 2013 Salı

"bir gün tanışacağız, arkadaşlığımızın arkadaşlık düzeyinde kalmayacağını bilerek arkadaş olacağız, sonra sevgili. bir ay, altı ay, üç yıl. sonra ben, bir akşam ya da sabah ya da gece yarısı, henüz sen beni terk etmemişsen tabii, herhangi bir neden belirtmeden çekip gideceğim. çünkü veda konuşmalarını beceremem. becerebilseydim altı sene önce evlenmiş olurdum. nasıl ayrılacağımı tahayyül edemediğim için evlenemedim. ama bu ayrı bir konu. (ve sana -bir cümleye ve ile başlamanın ona ilahi bir ton kattığını jonathan safran foer'den öğrenerek kullanmaya karar verdiğimi de belirtmek isterim -erkek dünyasının tam kalbinden bir tavsiye, bu tarz dostane veda konuşmalarını becerebilen adamlardan uzak dur lütfen. onlar bir gece uyanıp seni kıtır kıtır kesebilecek kadar kendine güveni yerinde adamlardır. onlar en düşmanca hislerini bile dostane biçimde ifade edebilen gerçek erkeklerdir, onlar ergen değildir. ece temelkuran ne güzel kadın.) her neyse. ve sen kendini bok gibi hissedeceksin. haklı olarak. ve üzüleceksin. ve sen üzüldüğün için ben de üzüleceğim. ama bunu çaktırmayacağım. ve sen benim taş kalpli ve vicdansız biri olduğumu düşüneceksin. götün önde gideni olduğumu düşüneceksin. bu düşüncelerini bir terbiye süzgecinden geçirip smslere dökeceksin. ve ben onları okurken şöyle düşüneceğim, "sanırım ben bu dünyaya insanların kalbini kırmak için geldim." sonra bir gece saat ikide, alkollüyken telefon açıp bağıra çağıra dökeceksin içindeki bütün zehri. ama benim kafam o an yazdığım şeyin zehriyle dolu olduğundan senin zehrinden etkilenmeyeceğim ve diyeceğim ki, "yarın akşamüstü bir kahve içmeye ne dersin?" ve sen de diyeceksin ki, "yarın akşamüstü gelip seni bıçaklamama ne dersin bencil piç? bip bip bip biiiip..." her neyse. dışarıda kahve içmekten nefret ederim zaten, evde yeterince içiyorum. kahve içelim dememin nedeni, bira içip duygusallaştıktan sonra aynı döngüye tekrar başlamaktan korkuyor olmam. sonuçta bir gün, o kahveyi barış içinde içeceğiz, havadan sudan konuşacağız, herkesin herkessiz yapabileceğini bildiğimizden (tezer özlü ne güzel kadın); kendimizle, o ana kadar ki bütün aptallıklarımızla dalga geçebileceğiz ve en sonunda, "ne güzel böyle, bunu her zaman yapalım." diyeceğiz. masaya gelen, donmuş sümüğü üst dudağına yapışık çocuktan selpak ve bu işi sadece hayır için yaptığını iddia eden adamdan tükenmez kalem alacağız. selpak mı kalem mi diye soracağım. tabii ki de kalemi seçeceksin. sonra aramızdaki sessiz anlaşmaya uyarak, bir daha bu kahve faslını hiç tekrarlamayacağımızı bilerek, ayrı yönlere gideceğiz."

Hiç yorum yok:

 Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...