12 Ağustos 2007 Pazar

Zaman herşeyi hallediyor....


Peki, nasıl kötü oluyorum? Zamanla. Doğru. Zaman her şeyi hallediyor değil mi albayım?" Durdu, düşünceye daldı. "Ne korkunç değil mi albayım? Evet, her şeyi zaman bu duruma getirdi. Aslında zamandan korkuyordum; günlerin birbirine benzemesini bu yüzden istiyordum. Bu nedenle yaşamıyordum, değişiklik istemiyordum. Beni zaman mahvetti albayım. Zamanla buluyor insan formunu. Her şey zamana bağlı: Yetmiş beş yetmiş altı yetmiş yedi derken insan ölüyor. Zaman her şeyi hallediyor değil mi? Her sözün hesabını sordum ondan, hiç bir sözün hesabını vermedim. Çünkü ben canavardım albayım, insan etine susamıştım. Çiğ et yemek istiyordum. İşte sana çiğ et: Midene oturdu. Fakat ben, gerçekten yanaydım; bu nedenle midem bozuluncaya kadar devam ettim. Onun gibi kendimi korumadım. Şimdi de beden hareketlerimi yapıyorum, karın adelelerimi kuvvetlendiriyorum. Gelecek sefer herkesi çiğnemeden yutacagim. Çünkü taş gibi sertleşti midem. Geriye doğru dönelim, karın adelelerini görelim: Bir iki uç dört. İşin başına dönelim. Beni istemedi, yeter artık dedi. Fakat onu ben kovdum. Çünkü askerlikten bilirsiniz ki, en iyi savunma saldırıdır. Ben yamyamım albayım: Çiğ etten -insan etinden- midesi bozulan bir yamyam. Acıklı bir yamyam degil mi? İşte benim dramım albayım! Zaman her şeyi bozuyor albayım. Ona kendimi göstermek istedim ve sonra da acıklı görüntümü örtmek için meseleyi gürültüye getirmeğe çalıştım. Fakat hatırlamıyorum albayım, Allah kahretsin hatırlamıyorum.

Hiç yorum yok:

 Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...