Ben küçükken babam beni bir tabelacının yanına çırak vermisti burada, Erdek'te. derken bir gün, bir cuma vakti, beni dükkânda bırakıp namaza giden adamcagız, orada kalp krizi geçirip ölüvermisti. Dükkân birilerinin aklına ta gece yarısı geldigi için, o saate kadar bir sandalyenin üstünde beklemistim öylece. Onunla yaptığımız tabelalardan birini gördüm meydana çıkarken. Demek ki insan, yaşıyorsa nasıl olsa iz bırakıyor, bir zeytincinin paslanmıs tabelasında bile olsa. İlla birilerinin kalbini dağlamanın lüzumu yok iz bırakmak için demek ki. Yanımda olsaydı ona da anlatırdım bu cuma namazı hikâyesini, tabelayı gösterip. Sonra tabelacılığın eskiden nasıl bir sey oldugunu, nasıl yapıldığını, simdikilerin her seyi bilgisayardan çıkarıp hazırladıgını, bu isin asıl o zamanlarda marifet sayıldıgını anlatırdım. Ne çok severim karsımdakinin hiç bilmedigini anladıgım bir seyi uzun uzun, yaya yaya anlatmayı. hayran hayran bakardı bana, sussam öpüverecek gibi. Off! git aklımdan n'olur!
Olduğu Kadar Güzeldikkkk
Aman elini unutma, elinden bir kaza çıkmasın. Bir de ne olur, kelimelere dikkat et, yalvarırım kelimeleri unutma!
1 Eylül 2016 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...
-
Size bu akşamı hazırladım ayıp mı oldu dersiniz şu küçük yağmuru kirpiklerinizde parlayan iki üç ağaç buldum getirdim / ıhlamur ağaçları ...
-
“Onu şimdi size getireceğim albayım. “Dur oğlum nereye gidiyorsun?” diye telaşlandı Hüsamettin bey.“ Albayla çok tanışmak istiyorum, diye tu...
-
KİTAPLIĞIN ÖNÜNDE ... Hiçbir kitaplığın hiçbir ömre yetmediğini ben de görüyordum tabii. İnsanlar aldıkları kitapların hepsini okumayacaklar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder