Tabiatı sevdiğimi göstermek için, medeniyetten kaçan insanların görünüsüne bürünebilmek için, bu Allahın belası ıssız yerde bahçeli bir ev tutmustum; fakat bahçeyi otlar sarmıstı. Hiçbir ağaç çiçek filan yetistirememistim buraya geldiğimden beri. İki kiraz ağacı da kurumustu bu arada. Bir saksı bile koymamıstım; ne eve, ne de bahçeye. Gösteristen ibarettim. Bir gün trenle bir gecekondu mahallesinin önünden geçerken, bahçelerin çokluğunu, insanların ağaçlar ve çiçekler yetistirdiğini söyle bir görmüstüm; pencerelerin denizlikleri, saksıların ağırlığından eğilmisti. Dünya, benim gibi insanlarla dolu mahallelerden meydana gelseydi, bir beton çölüne dönerdi. İnsanlığın ve insansızlığın yüz karasıydım. Kendime acımak istedim. Mutlak bir ümitsizliğe düsmek istedim. Belki tam düstükten sonra çıkmak kolay olurdu. Fakat, bütün bu düsündüklerimin, kelimelerden ibaret olduğunu biliyordum.
Pencereye yaklastım, basımı yukarı kaldırarak gökyüzüne baktım. Ay oradaydı. Bildiğim ay. Hayır, ben adam olmazdım. Gerçek bir acı duyduğumdan bile kuskum vardı. Bununla birlikte, bütün gece bunları ve buna benzer seyleri düsündüm; hiç uyumadım
Aman elini unutma, elinden bir kaza çıkmasın. Bir de ne olur, kelimelere dikkat et, yalvarırım kelimeleri unutma!
15 Mayıs 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiçbir şey istemiyorum. Münir Nurettin Selçuk istiyorum: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın. Hedda Gabler’in en sevdiği şarkı bu. Hiç ...
-
Size bu akşamı hazırladım ayıp mı oldu dersiniz şu küçük yağmuru kirpiklerinizde parlayan iki üç ağaç buldum getirdim / ıhlamur ağaçları ...
-
“Onu şimdi size getireceğim albayım. “Dur oğlum nereye gidiyorsun?” diye telaşlandı Hüsamettin bey.“ Albayla çok tanışmak istiyorum, diye tu...
-
KİTAPLIĞIN ÖNÜNDE ... Hiçbir kitaplığın hiçbir ömre yetmediğini ben de görüyordum tabii. İnsanlar aldıkları kitapların hepsini okumayacaklar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder